Yeşil Gezegen

Yeşil Gezegen ve Yeşil Yaşamak: Bugün artık kaçınılmaz bir ihtiyaç. Bio ürünler, sürdürülebilir ham maddeler, öğütülebilir ambalajlar. Hepsi de artık günümüzün katı kuralları arasında. Bu kurallar saç sektörü için de geçerli. 

Estetica İtalya’dan Lucia Preziosi’nin haberi. 

Yeşil modadan bio inşaatlara, elektrikli otomobillerden, bitki özlü güzellik ürünlerine, ekolojik açıdan sürdürülebilir, çevreye zarar vermeyen güzellik salonlarına. Yeşil yaşam her geçen gün daha da yakın bir rüya, hatta artık daha gerçek bir ihtiyaç.

Bilinçli insanların sayısı gittikçe artıyor ki çevre konusunda çok umut verici haberler yayınlanıyor: Bankalar ve yatırım fonları, şirketlerin eko sürdürülebilir yeniliklerini desteklemek adına yatırım için ayırdıkları bütçeleri artırmaya karar verdiler; otomobil sektörü sadece elektrikli arabalardan bahsetmekle kalmadı, aynı zamanda geleneksel teknolojileri en yenilikçi metodolojilerle birleştireceklerini açıkladılar. Birçok şirket otomobil emisyonunun yarattığı kirliliği ve kimyasal atıkları minimuma indirmek için çalışmalara başladı ve bu çalışmalar son hızla devam ediyor. Örneğin World Economic Forum’da Coca-Cola, Danone, Mars ve Unilever gibi gıda sektörünün büyük şirketleri, plastik tüketimini büyük ölçüde azaltma ve yenilenebilir malzemeler kullanma konusunda kurumlarla anlaşmalar imzaladılar. 

Peki ya güzellik sektörü? 

Şirketler ve tüketiciler tarafından her geçen gün daha da çok kullanılan biyolojik, doğal, eko sürdürülebilir gibi kelimeler ve sektörün geleceği oldukça umut verici. 

Cosmoprof Worldwilde Bologna çevreci kozmetik dünyasına iki büyük projeyle damgası vurmuştu. Bunlardan birincisi, en büyük özelliği  doğal ham maddelerle hazırlanan ürün serileriyle dünyanın dört bir yanından organizasyona katılan şirketlerin imzasını taşıyan Extraordinary Gallery-The Green Selection  (Sıradışı Galeri-Yeşil Tercih) adlı proje. İkinci proje ise büyük kitlelere hitap eden ve prestijli markaların sunduğu, büyük ölçüde çevre dostu, perakende satış özellikleri olan ürün serileriyle dolu Green Prime (Yeşil Başlangıç). Artık kuaförler de salonlarında kullandıkları ürünlerden günlük işletme şekillerine kadar her alanda sürdürülebilirliğe her geçen gün daha da fazla önem veriyorlar.  Tıpkı Francesca Ventura tarafından Bologna’da kurulan ChimicaZero salonunda olduğu gibi. Açıkça görülen bir ekolojik, biodinamik ve holistik özellikleriyle salon insan için zararlı, gezegenimiz için kirletici olan maddelerin kullanımından kaçınarak müşterilerine çevreci hizmetler sunuyor. Çevreyi ve insanları düşünen diğer bir salon da her gün müşterilerinin sağlığı ve rahatı için hizmet vermeye kendini adamış olan, çalışmalarının her detayında bio sürdürülebilirliğin izlerini görebileceğiniz, yenilenebilir enerji kullanımından geri dönüşüm ve enerji tasarrufuna kadar herşeyi kendine görev edinen The B Hive Oganic Salon adlı mekan. 

BEAUTY GREEN

Biyolojik, organik, vegan ve şiddet içermeyen işlemlerle elde edilmiş ürünler. Ekolojik güzellik merkezleri sadece yüz ve vücut ürünleri alanını değil aynı zamanda saç sektörünü de fethediyor. Argan yağı, badem, nar gibi her geçen gün daha da doğal olan formüllere yer veren, petro kimyasal ürünlere, silikonlara, alerjik reaksiyonlara yol açan maddelere hayır diyen “less is more” yani az ama öz anlayışına bir geri dönüş söz konusu. Artık şirketler ham madde, üretim sürecinde yenilenebilir kaynak, ambalajlama konusunda yenilenebilir ya da çözünebilir malzeme seçimini dikkatlice ve büyük bir titizlikle yapıyorlar. Bu seçimler tüketicilerin de hoşuna gidiyor gibi görünüyor. Cosmetica Italia’nın kısa süre önce gerçekleştirdiği araştırma sonuçlarına bakılırsa, röportaj yapılan çevreci şirketlerin yeşil ciroları 950 milyon Avro civarında ve bu da İtalya’daki kozmetik cirosunun %9’unu oluşturuyor. Yüz ve vücut bakımı doğal kozmetik kategorisinin sırasıyla %30,2 ve %27,6 olmak üzere yarısından çoğunu kaplarken, saç bakım ürünlerinin yüzdesi de %9,2 ile onları takip ediyor. Piyasaya sürülen doğal kozmetik ürünlerinin sayısı zamanla artıyor ve bu da tüketicilerin her geçen gün ilgisinin daha da arttığını bizlere gösteriyor.  Araştırma şirketi Mintel’e göre 31 Ağustos 2017 tarihine kadar piyasaya sürülen yeni çevreci kozmetik ürünlerin sayısı 1231. Kozmetik endüstrisi özellikle de duş malzemeleri (piyasaya sürülen doğal kozmetik ürünlerin %12,5’i), vücut bakımı ürünleri (piyasaya sürülen doğal kozmetik ürünlerin %10,5’i), yüz ve boyun kremleri (piyasaya sürülen doğal kozmetik ürünlerin %7’si), göz farları,  (piyasaya sürülen doğal kozmetik ürünlerin %7,3’ü) ve şampuanlar (piyasaya sürülen doğal kozmetik ürünlerin %7’2si) üzerinde çalışmalar yapmış.

Prag’dan bir örnek

Franck Provost’un salonu, markanın Prag’da açtığı dört salondan biri. Göz kamaştıran güneş ışığı ve doğal bir şekilde tavanlardan sarkan sarmaşıklar mekana taze bir hava veriyor. 

“Yüzyılın en zorlu işi, birçok kişinin soyut olduğunu düşündüğü  sürdürülebilirlik gibi bir kavramı benimsemektir”.
Kofi Annan

Bu verilere eklememiz gereken bir diğeri de, güzellik sektörünün liderlerinden olan Milano’lu araştırma firması Human Highway’in sektörün gelişimiyle ilgili gerçekleştirdiği bir araştırmadan elde edilen sonuç. Araştırma 1600 tüketici üzerinde yapılmış ve araştırmaya Cosmetica Italia’nın üyesi olan 58 şirket katılmış. Bu sonuca göre 10 İtalyan tüketiciden 7’si sürdürülebilir, çevre dostu ve etik prensiplere uygun ürünlerin önümüzdeki 10 yıl boyunca kozmetik dünyasının liderleri olacak. 

Peki tüketiciler yeşil, çevre dostu ürünlerden bahsederken aslında ne demek istiyorlar? Bu araştırmaya göre tüketicilerin %34,3’ü şiddet içermeyen, yani hayvanların kobay olarak kullanılmadığı işlemlerle üretilen ürünleri işaret ediyor. Tüketicilerin %25,3’ü is gluten, palmiye yağı ve paraben içermeyen ürünlerden bahsediyor. %22,1’ insan vücuduna zarar vermeyen bio dost ürünlerden, %20,6’sı çevre dostu kozmetik ürünlerden, %16,3’ü sosyal etik prensiplerine uygun (yani hem çevreye hem de sektörde çalışanlara duyarlı) ürünlerden, %11,2’si vegan, yani bitkisel ürünlerden, %9.2’si 0 km ürünlerden ve son olarak %8,1’i de düşük miktarda su içeren ürünlerden bahsettiğini ifade ediyor. 

Ancak “yeşil” ürünlerden bahsetmek kolay bir iş değil. Konvansiyonel bir kozmetik ile doğal bir kozmetik arasındaki fark olduğu konusunda herkes aynı fikirde ancak asıl sorun bu konuda herkes için geçerli belirli, açık kanunların olmaması. Farklı tanımları birbirinden iyice ayıran genel bir yasa maalesef yok, bunun yerine tüketicilerin birçoğu tarafından bilinen özel disiplinler var ve hepsinin kuralları da birbirinden farklı. Örneğin vegan sertifikası olan biri ürün, üretimde hayvansal maddelerden elde edilmiş olduğunu garanti etmiyor. Ya da silikon, parafin gibi maddelerle hazırlanmış ama vegan sertifikasına sahip ürünlerle karşılaşabiliyoruz. Bu yasal karmaşa piyasada ve kendilerini binlerce sertifika içinde kaybolmuş gibi hisseden tüketiciler arasında da büyük bir karmaşa yaratıyor. Kısa süre içinde Avrupa’da ekolojik kozmetik sektöründe geçerli tek bir sertifikanın hayata geçirilmesi en büyük umudumuz. 

Pozitif enerjili bir otel

Bu otel, Svartisen buzulunun ayaklarında, Norveç’in kuzeyindeki Meloy Bölgesi’nde. En yenilikçi proje çalışmalarından biri olan Snohetta da Svart’ı gerçekleştirmek için burayı seçmiş. Svart düyanın yeni enerji standardı Powerhouse ile inşa edilecek ilk otel olacak. Bu da otelin yıllık enerji harcamasının bir modern otelin harcamalarına göre %85 oranında daha düşük olacağı anlamına geliyor. Aynı zamanda kendi enerjisini de kendisi üretecek ve bu da Antartika gibi bir yerde olmazsa olmazlardan. Çalışmaların ortaklarından olan Kjetil Traedal Thorsen konuyla ilgili şunları söylüyor: “Pozitif enerjili ve çevre dostu bir otel inşa etmek, sürdürülebilir, çevrenin özelliklerine saygı gösteren turistik bir destinasyon yaratmak için kaçınılmaz bir faktördür. Nadir görülen bitki türleri, temiz su ve Svartisen adlı buzulun mavi buzları.” Bina yerel mimarinin özelliklerini taşıyor. Eskiden tutulan balıkları kurutmak için yapılan daire şeklinde ahşap bir yapı olan fiskehjell görüntüsünde. Altında da denize saplamış yüksek ahşap sütunlar yer alıyor. Eskiden balıkçılar balık mevsiminde bu yapıları evleri olarak da kullanıyorlarmış.  

ÇEVRE DOSTU AMBALAJ

Her geçen gün sürdürülebilirlik konseptine daha da yaklaşan bir ekonomik ortamda ambalajlar da büyük önem taşımaya başlıyor. Human Highway’de Cosmetica Italia’nın sponsorluğunda yürütülen çalışmaların da ambalajlarla ilgili olması elbette bir tesadüf değil. Röportaja katılanların %75’i ürün ambalajlarının kesinlikle sürdürülebilir olması gerektiğini söylüyor.  Diğer bir deyişle dönüşebilir, biyo-çözünür olmalı, hiçbir şey ziyan edilmemeli. Kurum anlamında da bir şeyler yapılıyor. 2018 yılının Ocak ayında Avrupa Komisyonu, çevreyi kirleten plastikler konusunda yeni bir strateji geliştirme kararı aldı: 2030 yılına kadar Avrupa piyasasındaki tüm plastik ambalajlar dönüştürülebilir, sürdürülebilir türden olacak. Ayrıca Avrupa Birliği Yönetimi tek kullanımlık ürünlere, özellikle de plastik bardak ve tabaklara savaş açtığını, denize atılan mikro plastiklerin miktarını azaltmak için de bunların kozmetik ve deterjanlarda kullanılmasını yasakladığını açıkladı. Piyasadaki araştırma şirketlerinden Research and Markets’in yaptığı bir araştırmaya göre sürdürülebilir ambalaj talebi her geçen gün artıyor  ve 2025 yılında, yılda %7,7 oranında büyüyerek 440,3 milyar dolarlık bir bütçeye ulaşacak. Peki günümüzde piyasada bulunan en çevre dostu ambalajlar hangileri? Güzellik sektörünün birçok markası çevreyi koruma konusuna ne kadar önem verdiklerinin altını çiziyor ve bambu, bio-plastik, çözünebilir plastik, %100 dönüşebilir karton kutular, ahşap ambalajlar ya da çiçek ya da sebze tohumları içeren ve kullanımdan sonra saksılara ekilebilecek ambalajları tercih ediyorlar. Unutulmaması gereken başka bir konu da, ambalajların toplam atıkların %50-60 arası hacmini ve 30-40 oranında da ağırlığını oluşturduklarını düşünürsek çevre dostu bir ambalajın en büyük üç özelliği arasında yeniden kullanılabilir, dönüştürülebilir ve atığının en aza indirilebilir olması gerekir. Kısacası bu ambalajlar kullanımdan sonra hemen atılacak türden değil başka şekillerde değerlendirilecek, yeniden hayata geçirilecek türden olmalı. Örneğin bir şampuan şişesi bir çiçek saksısı, saç kremi kutusu mücevherlerinizi sakladığınız bir kutu olabilir. Dönüştürülebilir olma özelliği ise, büyük sanayilerden evlerimize kadar atıkları, karton, cam, plastik ve alüminyum gibi türlerine göre sınıflandırıp sonra da bu şekilde toplama yerlerine ulaştırmaktır. Ambalajları azaltmak ise, şirketlerin sadece tüketicilerin ilgisini çekmek için büyük ölçülerde ambalajlardan kaçınmaları anlamına gelir. Parfümeri ve kozmetik sektörünün ambalajlarına bakıldığında (kutular, şişeler, çantalar) piyasaya sürülen ve büyük kitlelere hitap eden ürünler ile daha lüks olarak tabir edilen ürünler arasında büyük bir fark görüyoruz. Büyük kitlelere hitap eden ürün ambalajlarının sürdürülebilirlik konusunda daha duyarlı olduklarını gözlemliyoruz. Her geçen gün daha ekonomik ambalajlar arayışı içinde olan şirketlerin bir çoğu kullanılan malzemeyi en aza indirgemeye ve dönüştürülen türden olanları seçmeye dikkat ederek değişik tasarımlara başvuruyorlar ve bunların sayısı da her geçen gün daha da artıyor. Her zaman rakiplerinden farklı bir şey yapmaya çabalayan lüks ürün şirketleri ise kullandıkları malzemelerin yeniden kullanılabilir/dönüştürülebilir olmasını istiyorlar ve bunun için kullanılan ambalajların sonradan mücevher kutusu ya da dekorasyon öğesi olarak kullanılabilecek türden olmasına özen gösteriyorlar. Unutulmaması gereken son bir kural da, ambalajlama konusunda sürdürülebilirlik ilkesini benimsemiş, eko sistem, bio çeşitlilik, çevre dostu, tüketicilerin ihtiyaçlarına kulak veren bir marka seçmektir. 

Londra’dan bir örnek

Covent Garden’ın kalbinde, Ena Salon, dönüştürülebilir ve sürdürülebilir yaklaşımıyla lüks ürünlerini sergiliyor. Hepsi de markanın felsefesiyle uyumlu. 

Japonya’dan bir örnek

Yamanashi Bölgesi’nde yer alan Vision Atelier, mekanda kullanılan koyu renkli ahşap ve bitkilerle tropikal bir ülkeyi anımsatıyor. 

Yeşilin antolojisi

İtalyan halkı siyaset haberlerinden sonra en çok çevreyle ilgili haberlere ilgi gösteriyor ve okuyor. ‘Future Energy, Future Green’ adlı kitap da bu veriden yola çıkarak hazırlanmış. Günümüzde var olan ve gelecekte var olacak ‘yeşilin bir antolojisi’ niteliğinde. Kitap Mondadori Yayınevi tarafından basılmış ve küratörlüğünü de Istud Kurumu işbirliğiyle Maurizio Gandalini ve Victor Uckmar yapmış. Kitapta altmış deneme yazarı bugüne kadar bu konuda yaşananları ve bizden sonrakilere sürdürülebilir bir gelecek bırakmak, gerçek anlamda kültürel bir devrim yapmak için neler yapılması gerektiği anlatılıyor. Deneme yazarlarına göre “Büyük kitleler tarafından uygulanmaya başlanan ve yaygın olan yenilikçi seçimlerin kararlılıkla arkasında durmak kaçınılmazdır. Zararsız ısıtıcılar kullanmak, şehirlerin çevre dostu tesisatlarını, geleceğin otomobillerini ve hatta giysilere kadar her şeyi titizlikle planlamak gerekir. İnşaat ve taşımacılık sektörlerinin bu konuda oldukça yavaş ilerlediğini unutmamak, bunun için bazı önlemler almak çok önemlidir.” Kısacası en büyük hedef biraz hızı artırmaya ve eskilere, geleneklere dönüp zararlı her şeyi hayatımızdan çıkarmaya çalışmalıyız. Toprak, su, hava ve ateş maddelerini yeniden benimsemeliyiz.

Bio çözünür mü? Etiketinden anlayabilirsin. 

Sorumluluk sahibi tüketiciler için, bir ürünün çevre üzerindeki etkilerinin neler olduğunu açıkça anlatan yeni bir ekolojik etiket var. Adı eLabel! O, UNI EN ESO 14024 standartlarına göre 1. Tip adı verilen, ürünün çevreyle olan etkileşimi hakkında derinlemesine, detaylı bilgiler sunan, markanın üretim konusunda yaptığı seçimlerin çevre üzerindeki etkilerini tüketicilere doğrudan bildiren ve aynı zamanda “konuşan” bir etiket.  Üretim sırasında ne kadar yenilenebilir kaynak kullanıldığını, tedarikçilerin ne derece çevre dostu olduklarını, ürünün çözünür olup olmadığını anlamak için bu etiketi okumak yeterli olacak. Kar amacı gütmeyen, gönüllü şirketlerin birleşmesinden oluşan bir dernek olan Kyoto Club tarafından ilk kez İtalya’da hayata geçirilen etiket uygulaması Avrupa normlarına uygun bir düzenlemeye dayanıyor ve dolayısıyla da tüm Avrupa’da uygulanabilir nitelikte.   

“Ben, ben ve çevremle bir bütünüm, çevremle ilgilenmezsem kendimi de yok etmiş olurum.”
José Ortega y Gasset

Milano’dan bir örnek

Navigli Mahallesi’ne iki adım uzaklıkta yer alan Bluette Salonu ahşap ve doğal reçine ile yeniden kullanılmış alüminyum dekorasyonuyla çevre dostu olduğunu kanıtlamış. 

“Toprağa sahip olmak ve ona zarar vermemek hayal edilebilecek en güzel sanattır.”
Andy Warhol

Polonya’dan bir örnek

Bialystok’daki Piotr Mordas hairdresser &barbeshop, dekorasyonunda kullanılmış ahşap, koyu renkli metal ve bitkiler sayesinde hem sıcak hem de metropol havası olan bir mekanı tercih etmiş. 

“Ne kadar çok temiz su damlacıkları olursa, dünya o kadar güzelleşecektir”.
Kalkütalı Rahibe Teresa

Singapur’dan bir örnek

Sıcak ahşap dekorasyonu ve bitkiler, Kore, Çin, Avustralya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaygın olan Leekaja salonuna egzotik bir hava veriyor. 

Önerilenler

Benzer İçerikler