Sizi Arzuladığınız Yaşamdan Uzak Tutan 5 Düşünce Biçimi

Kategori

Düşünceleriniz algınızı yaratır, algılarınız da gerçekliğinizi…


Düşünce biçiminiz, neyi yapabileceğinize inandığınızı ve dolayısıyla neyi takip etmeyi seçtiğinizi belirler.


Bir birey olarak her olgunlaştığınızda veya hayatınız her yoluna girdiğinde bu, bir düşünce biçimini ayarladığınız veya değiştirdiğiniz için olur. Kendinizi sıkıştırdığınız düşünce kalıplardan bazıları, sizin için açık bir şekilde ortada olsa da bazı daha az açıktır. İşte potansiyelinizi engelleyen en sinsi fikirlerden bazıları ve siz çoğu zaman bunun farkında bile değilsiniz.

1- ”Hayat kötü, iyilikler onu yalnızca dengeliyor.”


Gençken, hayatımızdaki hemen hemen hiçbir şey üzerinde kontrol sahibi değilizdir. Yaşamın özünde zor olduğuna inanarak sürekli rahatsızlığımızı dile getiririz. Dünya bizi anlamıyordur, insanlar bizi anlamıyordur. Zaten anlasalar da onların bize verebilecek hiçbir şeyi yoktur.

Ve biz büyüdükçe; çevremizdeki dünyada da dramatik ve olumsuz olaylar bu görüşü teyit etmeye başlar. İnsanların katlanmak ve düşünmek zorunda oldukları tüm yıkıcı zorlukları görürüz.

Evet, elbette, hayat zor! Son beş yılı başımıza gelen bir ya da iki “kötü” şeyle tanımlamak, kelimenin tam anlamıyla binlerce iyi şeyden daha olasıdır.
Bu olumsuzluk yanlılığıdır ve günlük yaşam içindeki seçimlerimizi etkileyerek, büyümemizi uzun vadede engeller.

Hayatın zor anları vardır, ama hayat araf değildir. Acı çekip ölmememiz gerekiyor. Olumsuzluk yanlılığını destekleyen fikirlerimiz, hayatlarımız iyiye doğru uçmaya başladığında, ona güvenmeme sorununu ortaya çıkarıyor. Yıllar süren şartlandırmadan sonra, kaçınılmaz olarak halı altımızdan tekrar çekilinceye kadar sadece birkaç geçici olumlu an yaşadığımızı varsayıyoruz.

Ama aslında öyle olmadığını da içten içe de biliyoruz.


2-“Sevdiğim bir hayatı ancak nefret ettiğim şeyleri yaparak kazanabilirim.”

Nefret ettiğimiz işlerde kalırız çünkü hayat zor. Boğulduğumuz ilişkilerde kalırız, çünkü hayat zor. Uyuşmuş ve mağdur olmuş günler geçirmenin normal olduğunu düşünüyoruz, çünkü yine hayat zor.


Bizi alaşağı eden inançlardan biri de sevdiğimiz bir hayata sahip olmak için nefret ettiğimiz şeyleri yapmak zorunda olduğumuz fikridir.
Hiçbir zaman bağımsız olarak yaşayan, alışılmadık bir şekilde para kazanan veya tam uyum ve barış içinde ve gerçek tatminler yaşayan birine maruz kalmazsak, bunların imkansız olduğunu düşünüyoruz. Çünkü yeni bir deneyimden, başka bir atılımdan, olumsuzluklarla çevrelenmiş olsa da yarattığımız o konforlu alandan çıkmak istemiyoruz.

Bu, yaşam kalitenizi aşındıran başka bir zihniyet.
Sevdiğiniz bir hayata girmekten nefret edemezsiniz. Aslında, tam tersi. Hayatınızda karşınıza çıkan duvarlar, çoğu zaman sadece yanından geçip gidebileceğiniz engeller. Hayatınızı daha iyiye taşımak için verdiğiniz her emek bir mücevher değerinde. Eğer parlamanızın önünde engeller görüyorsanız, nerede ve nasıl parlayacağınızı seçmekten korkmayın.


3-“Hayat zor ve ben sadece bir sonraki mücadelemi bekliyorum.”


Hayatlarımız düzeldiğinde (ki sıklıkla düzelirler) iyi şeyler toplar ve dengeleniriz. Sanıyoruz ki; ne kadar kararlı olursak, kontrolümüz dahilinde bir “olumsuz” deneyim yaşama şansımız o kadar az olur ve kontrolümüz dışında olan biriyle başa çıkma olasılığımız o kadar düşük olur. Aslında gerçek şu ki; düşünen bir varlık olmanın küçük bir bedeli de problem çözme doğasıdır. Galaksinin en sorunsuz, en mutlu, en kaygısız gezegeninde bile gün sonunda kafanıza takacağınız bir hadise mutlaka olacaktır. Çünkü endişesiz, korkusuz, mücadelesiz bir beyin yalnızca çalışmadığında mümkün 🙂

4-“Yakınımdaki herhangi bir sorundan ben sorumluyum.”


Bu, kaygısı bastırılmış biriyseniz, özellikle dokunaklı bir konudur. Endişeniz olduğunda, ortamınızı sürekli olarak potansiyel tehditler ve tehlikeler için tararsınız. Birini bulduğunuzda onu saplantı haline getirirsiniz. Bir tür acil durum planı bulana veya durumu tamamen kontrol altına alana kadar buna sabitlenirsiniz.


Tabii ki, olası tehlikeler gerçekleşip ya da gerçekleşmeyene kadar türlü senaryolar zihninizde tekrar tekrar döner. Sizi etkileyebilecek ve kontrolünüz dahilinde olmayan bir sorunla karşılaşıncaya kadar zihniniz bu yönde çalışır. Ve sonra bu bir krize dönüşür.


Birisinin acısına empati kurabilmeniz, yükünün size ait olduğu anlamına gelmez.


Birisinin mücadele ettiğini görmek, onu düzeltmek için kendinizi şehit etmeniz gerektiği anlamına gelmez. Çevrenizdeki herkesin başarılı olmaması, kendinizi geride tutmanız gerektiği anlamına gelmez.


Aslında tam tersi doğrudur.


Etrafınızdakilerin potansiyel olumsuz sonuçlarına sıkça maruz kalırsanız, kendinizi yalnızca daha fazla geride tutarsınız.
Bunun yerine, sizin sorumlu olduğunuz sorunlar ile sorumlu olmadığınız sorunlar arasındaki farkı fark etmelisiniz. Fark, etki alanınızdakilere bağlıdır. Eğer bir şey ya da birileri, sizin hedef ve planınıza, prensiplerinize ve sınırlarınıza güven duymaz – ya da ötekileştirirse – siz yolunuza devam edin. Başkaları tarafından ket vurulmuş hayatlar ne varolabilirler ne de kendi gerçekliklerini yaşayabilirler. Dünya sizin algıladığınız gibidir. Çünkü kendi hayatınızı siz yaşıyorsunuz ve algılarınızı genişletmek, sınırlarınızı çizmek, potansiyelinizi bulmak yalnızca sizin sorumluluğunuz.


Aksi takdirde, tüm hayatınızı çözemediğiniz sorunlarla uğraşarak geçirebilirsiniz ve bunlar gerçekten de size ait sorunlar değildir.

5- “Çok fazla ıstırap dolu bir dünyada bolluk dolu bir yaşam isteyemem.”


Birçoğumuz aşağıdaki zihniyete hapsolmuş durumdayız: Çok acı ve ıstırap çeken bir dünyada, ben kimden mutlu ve dolu bir yaşam isteyeceğim?
Cevap: Kendinizden…
Kendinizi tatmin etmeyi reddederek kimseye yardım ediyor musunuz? İnsanlığı ileriye taşıyor musunuz? Sizi şaşırtan sorunları çözüyor musunuz?

Ellerinde yolu aydınlatacak meşaleyi tutan iyi kalpli insanlar ne yazık ki dünyanın ihtiyaç duyduğu sayıdan az.

Enerjinizi, varlığınızı veya kaynak ve imkanlarınızı nasıl kullanacağınız tabii ki size kalmış. Ama bu hayattaki bolluk ve bereketi hak etmeyeceğinizi düşünmeniz hem kendinize hem de fayda sunabileceğiniz insanlara haksızlık olur.

Dünyadaki adaletsizliği inkar etmek ne kadar abes ise çok fazla bolluğun mutluluk getireceğine inanmak da o kadar abestir.

Teknik olarak istedikleri her şeye sahip olan ama aynı zamanda derinden sefil, mutsuz ve tatminsiz olan en az bir kişiyi tanıyorsunuzdur. Yine hayatları boyunca çok az imkanı olan, ancak çok sevilen ve gerçekten mutlu olan en az bir yaşlı kişiyle de tanıştınız.

Dünyanın daha fazla zengin insana ihtiyacı yok ama daha fazla barış ve mutluluk dağıtan insana ihtiyacı var.

”Bugün sahip olduğunuz en büyük zenginlik, iki kulağınızın arasındadır. ”

Brian Tracy 

Önerilenler

Benzer İçerikler