Estetica Dergisi – Hairist projesi olarak Hush markası ile gerçekleştirdiğimiz “Güzelliğin Peşinde” belgesel serisinin yeni konuğu Fikri Çoldur. Villa Kuaför Salonları’nın kurucusu Çoldur, erkek berberliğinden yetişmenin avantajlarını, kuaförlüğe başlama serüvenini, deneyimlerini ve salonu büyütme hikayesini paylaştı.
Fikri Çoldur belgeselinden bazı alıntılar:
“Benim başladığım eski dönemlerde erkek berberliği denince akla sadece saç sakal geliyordu. Bu meslek bana ileride ne katabilir diye düşündüğümde mesleki kariyer anlamında bana çok şey katmayacağını düşünüyordum. Sonra kuaförlüğe geçtiğimde benim için her şey değişti. Askere gidene kadar Şahin Ağabey’in yanında dört buçuk yıl çalıştım. Orada çok şey öğrendim. Şahin Ağabey çok iyi topuz tarardı, ondan topuzu, kardeşi Yılmaz Ağabey’den de kesimi çok iyi öğrendim. Sonuçta kadına ve onun ruhuna dokunuyorsunuz. Yaptığınız saçlarla, kadına güzel olduğunu hissettiriyorsunuz. Onu mutlu ettiğinizi görünce siz de mutlu oluyorsunuz.”
“Övünmek gibi olmasın ama kuaförlüğe erkek berberliğinden geçenler özellikle kısa saçlarda daha başarılıdır. Erkek berberlerinde o zamanlar makineyle kesim yoktu. Bütün enseler sadece tarakla çıkardı. Ben de kısa saçı iyi keserdim, hala da iyi keserim.”
“Mesleğimi daha çok geliştirip daha iyi yerlere gelmek istiyordum. Hep Üsküdar, Bağlarbaşı civarındaydım ve karşıya geçmek istiyordum. Muammer Ağabey’i, Erdem Kıramer’i duyuyordum ve onlarla çalışmayı, yeni bir şeyler öğrenmeyi istiyordum.”
“Askerliğimin bittiği üçüncü gün Kadıköy’de bir salonda kalfalık yapan bir arkadaşım çalıştığı salona çağırdı. Dolayısıyla benim plan yine suyu düştü. Bir de salonun sahibi işten anlamayan biriydi. Bu meslekte de işten anlamayan biriyle çalışmak çok zordur. Sonra orayı bırakıp Bağlarbaşı’na döndüm. Villa Kuaför hikayesi de öyle başladı. Eski ortağım Hüseyin Bey’le bir müddet beraber çalıştık. Sonra, ben kendi dükkanımı açmak istediğimi ve ayrılmak istediğimi söyleyince, ‘Niye ayrılıyorsun, salona ortak ol,’ dedi, ki o zamanlar çalışanını salona ortak etmek pek görülmüş bir şey değildi. Böylelikle ortak oldum. O zaman, ‘Ben ortak olup belli bir para ortaya koyacaksam bir yer daha açalım, çünkü burası tek koltuklu bir yer, küçük bir dükkan. Yeni bir yer daha açalım, her birinde birimiz duralım, iki salon çalıştıralım,’ dedim. O da kabul etti. Böyle başlayan hikayede zamanla salonu büyüttük.”
“Başarımızın en büyük nedenlerinden biri büyük firmalarla dirsek temasında bulunup eğitimler alarak ufkumuzu geliştirmemizdi. 1997 yılında Abant’ta Jean Pierre’in bir eğitimi vardı. O eğitime katıldığımda bu işin sadece sanat değil, işletme tarafının da olduğunu gördüm. Bir sene sonra ortağıma, ‘Bu eğitime birlikte gitmeliyiz,’ dedim. Birlikte büyümemiz de o eğitimden sonra, ekibimizi de eğitimlerle desteklememizle gerçekleşti. O eğitimler bize çok şey kattı. Çok şey öğrendik. Bugün de hala hem kendim hem ekibim için eğitimlere çok önem veriyorum. Yurt içi ya da yurt dışında, nerede olursa olsun, mutlaka katılmaya çalışıyorum. Ne kadar yaş alsak ve belli bir noktaya gelsek de eğitim ve öğrenilecek şeyler bitmiyor.”
“Geçmişte biz sadece bahşişle geçiniyorduk. Bu işi de hep yoksul ailelerin çocukları yapar. Bugün de çocuklarıma bile hep bahşişin önemini aşılarım. Örneğin; bir lokantaya gidip bir yemek yediğimizde mutlaka bahşiş vermeleri gerektiğini söylerim. Biz geçmişte bu işleri uzun dönem bahşişle yürüttük. Bu yüzden bahşişin yeri benim hayatımda çok önemlidir.”
Belgeselin tamamı aşağıdaki videoda!