Estetica Dergisi – Hairist projesi olarak Hush markası ile gerçekleştirdiğimiz “Güzelliğin Peşinde” belgesel serisinde bu defa kuaförlüğü yurtdışında da deneyimleyen tecrübeli bir ismi ağırlıyoruz: Gazi Özbay. Kuaförlüğe başlama serüvenini, o dönemki koşulları, Arabistan serüvenini ve daha nice hikayeyi paylaşan Özbay, mesleki gelişimine ilişkin hikayeleri de bizlerle paylaştı.
Gazi Özbay Söyleşisinden Bazı Alıntılar:
“82 yılında ortaokul biter bitmez ağabeyimin yanına gittim. Ağabeyim Karacailyas’ta dayımların yanında kalıyordu, her gün Mersin’e işe gidip geliyordu. Onun aileden destek almadan tek başına geçinebiliyor olması benim için çok önemliydi. Ben de hemen hayata atılmak istedim. Onun yanına gidince beraber işe gitmeye başladık. Ender Kuaför’de çalışıyorduk. Mersin’de bir oda tuttuk ve oraya taşındık. Ender’de bir yıl kadar çalıştıktan sonra abim Göksel Ağabey ile görüştü. Çamlıbel’de, çok güzel bir yerde salonu yeni açıyordu ve çok güzel bir salon oldu. O Nişantaşı’ndan gelmeydi. Biz daha iyi bir salonda çalışmak istedik. Ender Ağabey de çok ustaydı. Bir önceki jenerasyondu. Birayla mizampli sarıldığını orada gördüm ben. Ben tabii hiç mizampli sarmadım, ben başladığımda föne geçilmişti.”
“Karacailyas’ta dayımlarda kalırken anayoldan uzakta, çok içeride oturuyorduk. Her gün epey bir yol yürüyoruz, hatta bir dere var, ayakkabılarımızı çıkarıp dereden geçip öyle devam ediyoruz. Sonradan gittim, baktım köprü falan yapılmış artık. Biz o yolu gidiş-dönüş her gün yürüyorduk. Bazen ağabeyimi ikna edebilirsem beni sırtlıyordu, öyle geçiyorduk. Sonra Mersin’de bir oda tutup oraya taşındık. Çıraklık sürem daha iki yılı doldurmamıştı, daha kalfa olmadan Samandağ’a geçtik. Babamdan borç alıp dört koltuklu bir salon açtık.”
“Küçük yaştan beri kendi ayaklarımızın üzerinde durmak benim için çok önemliydi. Babamdan harçlık istemeye utanırdım. Zaten zor şartlarda büyüdük, babam zahirecilik (bakliyat ticareti yapan kişi) yapardı.”
“Kuaförlüğü neden çok seviyorum? Çünkü bizi öyle bir yerden aldı ki bu meslek, şu anda hayatıma baktığımda her gün şükrediyorum. Bugünkü yaşam şartlarıma ulaşmamı sağladı.”
“Ağabeyimin kalfa olarak benimle aynı salonda çalışması benim için büyük bir avantajdı. Birçok kuaföre göre çok daha kolay bir başlangıç yaptım; sonuçta beni koruyup kollayan bir ağabeyim vardı. Göksel Ağabey ile tanışmak benim için çok önemliydi. Samandağ’a geçtikten ve ağabeyim askere gittikten sonra ben orada öğrendiğim, gözlemlediğim pek çok şeyi hayata geçirdim.”
“Ben o zamanlar İstanbul’a gelmeye kararlıydım ama henüz 17 yaşında olduğum için ailem tek başıma İstanbul’a gelmemi istemedi ve diğer ağabeylerimin yanına Arabistan’a gitmemi istediler. Ben de biraz para kazanırım diye düşünerek gittim. Arabistan 21 yaşından küçükleri kabul etmiyordu, o zaman yaşımı büyüttük. Berberlik hiç yapmadığım bir şeydi. Daha önce erkek saçı kesiyordum ama sakal tıraşı yapmamıştım. Usturayı elime alıp balon üzerinde antrenman yapıyordum, ama balonun üzerinden köpüğü almakla gerçekten sakalı tıraş etmek aynı şey değil tabii. Orada ilk aylar zor geçti. Küçük bir köydü. Ağabeylerim bana Cidde’de bir salon açacaklarını vaat ettiler ama tabii olmadı. Ben de o küçük köyde çalıştım. Benim yaşam anlayışıma da çok ters bir yer olmasına rağmen iki yıl katlandım. Köyde elektrik yoktu, jeneratörlerden elde ediliyordu. Su da tankerlerle geliyordu. Salon da iki koltuklu küçücük bir yerdi.”
“İki yıl sonunda tamamen dönüş yapmaya karar verdik. Dönmeden bir gece önce de adımı duyan bir Suudi, bana Cidde’de bulunan üç salonundan birinin işletmesini teklif etti. Ben de hep büyükşehirde çalışmak istiyor, yürürsem oradan yürürüm diye düşünüyordum hep. Kabul ettim. Zaten bir ağabeyimi önceden Türkiye’ye göndermiştik. Onu maddi olarak destekleyelim, iş büyüsün ki biz de Arabistan defterini kapatalım istiyorduk. Hatta bir ara öğrendik ki ağabeyim bir araba almış. O zamanlar bizim için araba lüks. “Sen bizim gönderdiğimiz paralarla nasıl keyif çatarsın?” diye de çıkıştık biraz ona. Türkiye’ye gidince de protesto edip arabaya binmeyeceğiz, öyle dedik birbirimize. Türkiye’ye geldik, otobüsten indik, tabii ağabeyim karşıladı bize. Otobüsten iner inmez ağabeyim Sabit Ağabeyime anahtarı verdi, o da hemen kuruldu şöför koltuğuna. Yani ilk günde gardımız düştü.”
Gazi Özbay söyleşisinin tamamını aşağıda izleyebilirsiniz: