Estetica Dergisi – Hairist projesi olarak gerçekleştirdiğimiz “Güzelliğin Peşinde” belgesel serisinde Kuaför Ali Mansuroğlu, kuaförlüğe adım atma ve mesleki gelişim hikayesini, deneyimlerini, kişisel gelişim yolculuğunu ve kuaförlüğe ilişkin fikirlerini bizlerle paylaştı.
İşte Ali Mansuroğlu röportajından birkaç alıntı:
“Erkek berberliği yaptığım dönemlerde, bayan kuaförlüğünde neler yapıldığını hep merak ederdim. Eskiden bayan kuaförlüğü tarafına erkek berberlerin geçmesi yasaklanmıştı. Nedenini bilmiyorum. Günün birinde bizim ustamız şehir dışına çıktı. Ben de baş kalfaya ‘Ablacığım, o tarafa geçeyim, neler yapılıyor göreyim,’ dedim. Eskiden mizanpriler vardı, boya kaseleri tutuyorduk, yardım ediyorduk. Çok hoşuma gitti. O dönemde erkek berberlerinde bir saç-sakal traşı vardı, o kadar. Bayan kuaförü olmayı o gün aklıma koydum. Ustam dönünce ‘Benden önce nasıl bayan bölümüne geçersiniz!’ diye bizi bir güzel azarladı. O gün ‘Ben bayan kuaförü olacağım’ deyip işten çıktım ama nereye gideceğimi de bilmiyorum. Bir İlyas Ağabeyim vardı, Yıldız Kuaför… Onun yanında başladım. İyi ki de girmişim.”
“İnsan istediği zaman yapıyor. 17 yaşındayken o dönemde kalfa olarak erkek berberliğinde de çok iyi bir yere gelmiştim. Herkes bana, ‘Ya Ali, bayan kuaförü olma sevdasına erkek berberliğini de elinden yitireceksin,’ diyordu. Ben de inat edip, ‘Ben eğer Antakya’nın sayılı kadın kuaförlerinden biri olmazsam bana ne isterseniz deyin,’ dedim. Hırslı ve azimliydim, sadece ustadan öğrenmedim. Çalışan uzun saçlı kızlara rüşvet verirdim. ‘Bugün saçını boyatmama izin verirsen sana tatlı ısmarlarım, fön çekmeme izin verirsen ya da bana perma sarmayı öğretirsen pizza ısmarlarım,’ derdim. Öyle öyle kısa sürede işi kaptım. Erkek berberi olduğum için de kısa saç kesimlerinde bayan kuaförlerinden bir adım öndeydim. Hala da onun kaymağını yiyorum. Önceki çalıştığımız yerlerde boyayı ustalar hazırlardı, biz sadece sürerdik ya da balyajı hazırlardı, biz sadece pens verirdik, yardımcı olurduk ama nasıl yapıldığını hep merak ediyordum.
“İlyas Bey’in salonu Pazar günleri kapalı idi. Ben de bir kutu Oreal bir kutu Peridrol alıp köye gidiyordum. Bütün köyü o şekilde sarışın yaptım. Balyaj ve röfle yapıyordum, tabii bazen yanan saçlar da oluyordu. ‘O kadar olur,’ diyorduk.”
“İnternet yokken kalfalık dönemimde ve yeni salon açtığım dönemlerde İstanbul’dan video kasetler getirtiyordum. Videodan izleyip annemle kızkardeşimin saçlarını aynı şekilde yapmaya çalışıyordum. İşimize çok faydası oldu. Özgüven kazandım. Bulunduğum yerdeki kuaförlerden daha farklı bir kuaför olduğuma inandım ve bunu müşterilerime de inandırdım.”