Estetica Dergisi – Hairist projesi olarak gerçekleştirdiğimiz “Güzelliğin Peşinde” belgesel serisinde Kuaför Metin Aydın, kuaförlüğe adım atma ve mesleki gelişim hikayesini, deneyimlerini ve kuaförlüğe ilişkin fikirlerini bizlerle paylaştı.
İşte Metin Aydın röportajından birkaç alıntı:
“Kuaförlüğü “denemek ister misin?” diye babam bana önerdi. Hiçbir zorlama yapmadan… Herhangi bir ekonomik beklentisi de yoktu, o yaştaki bir çocuk ne kazanabilir zaten. Hayri Ağabey iyi bir kuafördü, ama globalde ne olduğuyla, endüstriyle pek ilgili değildi ama işini iyi yapardı. İyi bir müşteri kitlesi vardı.”
“Muhteşem temizlik yaparım, acayip güzel yer süpürürüm, muhteşem cam silerim, inanılmaz paspas atarım. Benim temizlediğim tezgahta şu anda da bir tane saç göremezsiniz. Öyle başladı, öyle gidiyor En çok beni çeken tarafı şuydu: Temiz, keyifli, kadın odaklı bir iş yapıyorum. O dönemde ufak olduğum için de beni çok seviyorlardı. “Ay ne tatlı çocuksun” deyip yanağımdan makas alıyorlardı. Halbuki hiçbir şey de yapmıyorum, sadece yer ve tezgah siliyorum. Çıkarken bahşiş bırakıyorlar. Bir baktım bayağı güzel para kazanıyorum. Bu işin ekonomik olarak da beni tatmin edeceğini anladım. E herkes beni seviyor, çalışkanım, boş durmuyorum, koşturuyorum. Evimizde siyah beyaz televizyon vardı. İlk aldığım maaşla eve renkli televizyon almıştım.”
“Salonda yanında çalışmak isteğim insan Kemal Kıyışkan’dı. Bana bu işi asıl sevdiren, paylaşmayı, insanlara dokunmayı öğreten odur. Her yerde söylerim. Allah bin kere razı olsun. Çok özel hikayelerimiz var. Kendisi, o zaman Bahçecik salonunda büyük hissedardı. Yani çok üst düzey beş asistanı olduğunu varsayın. Normalde benim onun asistanı olmam mümkün değil ama sürekli kovalıyorum; boyasını sürmek istiyorum, bana iş düşmüyor, föne başlayayım diyorum, benden önce asistan ağabeyler var. Bekledim, sabrettim. Asistanlar fön çekerdi, Kemal Kıyışkan fön bitince gelir, saçı tarar, krepe yapar, sprey sıkar ve bitirirdi. Onun saçı bitirme şeklini çok sıkı takip ettim. Manikürcü arkadaşlara fön çeke çeke elimi de biraz ilerlettim. Asistan olan o beş ağabeyin askerlik dönemleri gelince, hepsi peş peşe askere gitti. Dükkan kalabalık, sürekli peşindeyim, çünkü adam olmak istiyorum. Bahçecik salonu da çok disiplinli bir salondur ki hala öyle. O beyaz gömlek, siyah pantolon, salon şıklığı, disiplini… Kemal Kıyışkan çok özel bir adamdır. Salonun içinde kırmızı ekose pantolon giyebilen, uzun saçlı, İngilizce bilen, markaları çok iyi tanıyan, kendini çok iyi ifade eden ve tıpkı Mehmet Bahçecik gibi hayata karşı gustosu olan biriydi. Ben, onun yanında olmayı çok istemiştim. Asistanlar askere gidince, fön çekilecekse, “Ben yapayım,” diyorum, git diyor. En sonunda kimseyi bulamadı, “Yap lan” dedi. Çok sıkı takip ettiğim için saça güzelce fön çektim, önleri bigudiyle sardım. Kendisi bana sonra “Ben kara kaşına kara gözüne sana destek olmadım, sende vardı,” dedi. O fönü öyle bir çektim ki, normalde bigudileri çıkardıktan sonra fönlerdik, föne gerek kalmadı, saç istediği gibi düştü, benimle göz teması kurdu, müşteriyi gönderdikten sonra “Bundan sonra adamımsın” dedi. Asıl hikaye orası.