Estetica Dergisi – Hairist projesi olarak gerçekleştirdiğimiz “Güzelliğin Peşinde” belgesel serisinde Kuaför Cihan Çakar, kuaförlüğe adım atma ve mesleki gelişim hikayesini, deneyimlerini bizlerle paylaştı.
İşte Cihan Çakar röportajından alıntılar:
1985 doğumluyum. Kuaförlük mesleğine ilkokul üçüncü sınıftayken babamın baskısıyla başladım. Çoğu kuaförün altyapısı lüks bir hayattan gelmiyor. Kuaförlük, maddi durumun daha iyi olması için seçilmiş mesleklerden biridir. Günlük bir bahşiş ve harçlık olayı var, dolayısıyla babamın zoruyla mesleğe adım attım. İlk çalıştığım yer küçük, elli metrekarelik bir salondu. Sadece fön servisi ve dip boyası yapılıyordu. Ustamın kendi ekmek teknesini yürütecek kadardı, ona yetiyordu ama benim hayallerim biraz daha yüksekti. Görüyordum ama bir türlü transfer olamıyordum. Ustam yaşlı bir adamdı ama öğretmeyi, konuşmayı yol göstermeyi severdi. “Sen yarın öbür gün daha iyi işler yap, bir yerlere gel,” diye bilgilerini paylaşırdı, fakat tabii küçüktük, kapasitemiz yoktu, anlamazdım ama şu günlerde onun söylediklerinin değerini daha iyi anlıyorum. “Saça sadece elinle dokunma, kalbinle ve ruhunla da dokun,” derdi. Ben de kendi kendime derdim ki, “Ya saç bu, nasıl ruhumla dokunacağım?” Bunun ne demek olduğunu 35 yaşımda anladım. Hatta şöyle bir laf vardır: Elinle dokunursan iş yapmış olursun, ruhunla dokunursan sanat yaparsın, kalbinle yaparsan iz bırakmış olursun. Ustam da hep; “Ne olur bu sektörde iz bırakanlardan ol, sadece işini yapanlardan olma,” derdi.
Ben Kadıköy’de büyüdüm. Mahallemizdeki çocukların bazısı sanayide çalışır, bazısı da bulaşıkçılık yapardı. Sanayide çalışan işten geldiğinde yüzü gözü boya içinde olurdu, bulaşıkçılık yapanların da ellerinin çatlamış olduğunu görürdüm. Ben ise kuaförde çalışıyordum ve o zaman bu mesleğin ne kadar temiz bir iş olduğunu da gördüm. Saygınlığı olan bir iş olduğunu gördüm. Diğer işleri küçümsemek adına söylemiyorum tabii.
İki sene boyunca öğle yemeklerimiz yarım ekmek arası salam-kaşar ve koladan ibaretti. Evden yemek getirmemiz yasaktı. İki sene aynı menüyü yedik.
Ustam “Bağdat Caddesi’nde bir salon varmış. Gidip orada çalışabilirsin,” diye yolumu açtı. Studio Kuaför, Salih Pehlivan… 1998 yılı… 17 yaşında görüşmeye gittiğimde, salona girince ambiyansı, büyüklüğünü, personelin kalabalıklığını, belli bir lüksün olduğunu gördüm ve kapıdan korkarak girdim. Görüşmeyi yaptım. Salih Pehlivan’la göz göze geldik. “Bu çocuk yarın gelsin, başlasın,” dedi.Yeniden çıraklıktan başladım, yer süpürüyordum, pas pas atıyordum. Çok erken saatlerde salonda oluyordum ve bir an önce işimi bitirip manikürist arkadaşların saçını yapıp kendimi göstermek istiyordum ama bunu engelleyen kalfalarımız vardı. Baktılar iyi saçlar yapıyorum, yaptığım işler güzel, bunun önüne geçmek için işimi uzatırlardım. Pas pas yaptığım yere gelir, basarlar ve “Burayı yine sil” diyodu. Şu an o kalfa arkadaşla yakınen görüşüyoruz ve ona “Sen bana her bir metrekareye ayrı ayrı paspas attırıyordun ve ben de diyordum ki ben bu paspası bitirip senden daha iyi bir kuaför olacağım. Benden on yaş büyük ve o da şimdi çok iyi yerlerde, başarısından çok memnun oluyorum, o da aynı şekilde benim başarımdan…”
4 bin liralık salon bakarken 30 bin liralık salona doğru ittirilmeye başladım ve ortağımla Nişantaşı’nda bugünkü salonumumuza gittik, baktık, hayal kurduk, yapabilir miyiz diye… O dönemde de sosyal medyayla birlikte çok ciddi güçlenmeye başlayan kuaförler vardı. Eskiden bu işin vitrini fönken, onun yerini sosyal medyadaki fotoğraflar aldı. Ne ortağımda para var, ne bende. “The Most markasıyla ortak olmak istiyorum,” dediğimde ortağım, “Hiç bulaşma, vermezler,” dedi. O dönemde de The Most markası çok popüler. Emrah Demirci ve Özden Kürtür… Ulaşmak mümkün değil. Emrah Demirci’nin telefonunu buldum bir yerlerden. Bir gün oturdum, telefon numarasına gittim, aramak istiyorum ama çekiniyorum. Derken telefonumdan bir ses geldi. “Alo” dedi biri.Emrah Bey’i aramışım. Konuştuk. Dükkanın kirası 35 bin liraydı, konuşup 16 bin liraya düşürdük. Tam o arada da Azeri bir işadamı dükkanı güzellik merkezi yapmak istiyor ve 35 bin liradan bir yıllık kirayı peşin ödemeyi teklif ediyor. Ben de duyuyorum bu konuşmayı dışarıda. Dedim, “Allahım, bu da mı gol değil!” Derken, mal sahibi dükkanı bize verdi ve orada bize kapıların açıldığını hissettim.
cihan çakar
cihan çakar