Estetica Dergisi-Hairist projesi olarak gerçekleştirdiğimiz “Güzelliğin Peşinde” belgesel serisinde Adana’dan Doğan ve Gökay Demirkıran kardeşler, yokluktan gelen serüvenlerini ve mesleki gelişimlerini adım adım bizlerle paylaştı.
İşte Doğan ve Gökay Demirkıran röportajından öne çıkan alıntılar:
Doğan Demirkıran
“2001 yıldan bu yana bu meslekle uğraşıyorum, kardeşim Gökay Demirkıran ile uzun yıllardır beraberiz. Ortaokula giderken hem okuyup hem çalışıyordum. Abim ve dayım kuaför. 11 yaşında salona gitmeye başladım. Açıkçası okumakta gözümüz yoktu, kendimizi bu mesleğe verdik.”
“Yaptığım mesleği gerçekten çok seviyorum. Kadınlarla muhatap oluyorsunuz ve farklı meslek gruplarından pek çok insan tanıyorsunuz, çevre ediniyorsunuz. Örneğin, bir devlet dairesinde bir işiniz olduğunda, orada bir müşteriniz olabilir ve size hemen yardım eder”
“Bu meslekte çekirdekten yetişme diye bir şey var. Abim ve dayım kuafördü ama inanın bir yabancıyla çalışmaktan daha zordu ama yine de bize mesleği sevdirdiler.”
“O zamanlar bizim salon açabilecek bir gücümüz yoktu. Annemin altınlarını bozdurup salon açmıştık. Yokluktan geldik. Kuzenimin salonundan ayrıldığımızda önce pek anlayamadı ama sonradan kendisi de aynı yoldan geçtiği için hak verdi. İlk salonumuz kırsal bir bölge olarak tabir edebileceğimiz bir yerde, beş koltuklu bir salondu. Sadece Gökay Bey, ben ve tek bir manikürcümüz vardı.”
Gökay Demirkıran
“Okul zaten sallantılı gidiyordu, abim sürekli çalışıyordu, ben geziyordum, kendimi boşlukta hissettim, onlarla çalışmaya başladım. Bu işe kül tablalarını boşaltmakla, yerleri süpürmekle başladık.. Lisedeyken okulu bıraktım. Askerlikten sonra kendi işimizi kurduk. İlk salonumuzu açtığımızda, “Yapamazlar” dediler ama çok şükür altından kalktık.”
“Önce o muhitin insanını kazandık. Çok azimli çalışırdık. İnsanlar izin günlerinde gezerler, tatil yaparlar, değil mi? Biz izin günlerimizde salonda topuz çalışırdık. Kaynak saçlarda renkler denerdik. Hırslıydık. Sonra bir şeyler olmaya başladığını hissettik ve arkamıza bir firmayı almak istedik. Beş koltuklu salon bize yetmemeye başladı. İkinci tuttuğumuz salonda tavan epey yüksekti, “Buraya ikinci bir asma kat yapabiliriz,” dedim ve salonu komple tadilata soktuk. O muhite göre bayağı iyi bir salon olduk. Dijitalde ön planda olan ürünlere baktığımızda hep karşımıza Schwarzkopf çıktı. Salon tadilattayken ilk firmamızla, Schwarzkopf ile anlaştık. Hiç unutmuyorum, sözleşmemiz 40 bin TL idi. Korka korka imzalamıştık. Bazı şeylerin değiştiğini hissedince hamle yapmak gerekiyordu, doğru adımları attığımızı düşünüyorum. Salonu yenileyip Schwarzkopf’la anlaştıktan sonra, dijitali de hiç bırakmadık ve insanlar başka kuaförlere bizim yaptığımız saçları gösteriyorlardı. Çünkü biz mahalle arasındaydık. Sonraları bu sorunu da aştık. Sürekli gelmeye başladılar ama salon da yetmiyordu. Ondan sonra Türkmenbaşı’nda 220 küsur metrekarelik ikinci şubemizi açtık.”