Murat Kayabaşı konuğumuz…

‘Yüreğini vermezsen kuaför olamazsın’

hairistcomtr: Kuaförlük mesleğine ne zaman ve hangi salonda başladınız?

Murat Kayabaşı: Ben kuaförlük sektörüne biraz geç atıldım. Liseden sonra, 18 yaşına geldiğimde bu işe ilk defa başladım. Bir arkadaşım İstanbul Hilton Otel’de çalışıyordu. O zamanlar orada Figaro Kuaför vardı. Biz Hilton Otel’e gittikçe salona da uğruyorduk. Kuaföre gidip geldikçe oradaki durum beni çok cezbetti ve ‘‘Bu benim mesleğim olabilir’’ diyerek başladım. Biraz yaşını almış olarak çırak pozisyonunda başladığım için zor oldu. Şu an ki çıraklığa benzemiyor çünkü kuaförlük okulu olduğu için çırak kavramı pek kalmadı. Fakat eskiden, eti senin-kemiği benim mantığı vardı. Hızlı geliştirdim kendimi, elim bu işe yatkındı. Bir kere acayip derecede saçı seviyordum. Dokunmayı seviyordum. Salona gelenlerin daha iyi ve farklı çıkması beni çok mutlu ediyordu. Bu benim işim diye sahiplendim ve daha sonrasında oradan askere gittim. En büyük şansımda askerdeydi çünkü askerde kuaför oldum. Zaten esasen işin inceliklerini askerde öğrendim. Eskiden genelde birçok kişi bu şekilde askerde pekiştirirdi kendini. Askere gittiğimde İstanbul Hilton Otel’den gelen, hep modayı takip eden, oradaki subay eşlerine ne yapabilirim diye hep çalışan biri olarak çok talep gören bir kuafördüm. Döndükten sonra İstanbul’a ne yapsam diye düşünürken 92 yılında rahmetli Sedat Kamaz ile bir tesadüf üzerine tanıştım. Solaryumda sıra beklerken yan yana oturuyorduk. O zamanlar solaryum çok yaygındı ve çok sevilirdi. Sedat Bey ile orada bir muhabbetimiz oldu. ‘‘Bana sen ne iş yapıyorsun?’’ diye sordu. ‘‘Ben de askerden yeni geldim, kuaförüm.’’ dedim. Sedat Bey’de ‘‘Biz MOS olarak Akmerkez’e salon açıyoruz. Sen de bizimle çalışmak ister misin?’’ dedi. Böylelikle MOS bünyesine girdim.

hairistcomtr: MOS’taki yolculuğunuzdan bahsedebilir misiniz? Bu süreç mesleğinize neler kattı?

Murat Kayabaşı: MOS o zaman için tekti. Olağanüstü bir yoğunluk, olağanüstü bir şıklık vardı ve zaten o zamanlar her yenilik oradan çıkıyordu. MOS’un ilk ekiplerindendim. Biz o dönemde kırk iki kişi çalışıyorduk ve hepimiz her zaman, sabah 10’dan akşam 10’a kadar doluyduk. Doluluk çok fazlaydı ve sanatçılar, mankenler, cemiyet hayatından insanlara kadar herkes oradaydı. Bu da tabi dışarıdaki müşteriyi çok fazla çekiyordu. İlk işe başladığım zamanlar, kuaförlerde eskiden olan, daha keskin bir hiyerarşi vardı. Salona ilk girdiğinizde bir hafta, on gün kendinizi kanıtlamaya çalışırdınız ve ekibin başında olanlar da sizi hangi sıraya koyacağını bilirdi. Şampuanda mı kalmalısın, fönde mi kalmalısın, elin boyaya mı yatkın, boyada mı kalmalısın, o sizi yönlendirirdi. 22 yaşında burada işe başladıktan sonra ciddi derecede kendimi kanıtlayıp sağlam kalfalardan oldum. Zaten Hilton’da da İngilizcem ile öne çıkmıştım ve  bu sayede yurtdışında eğitimlere de katılmıştım. Yabancı dilimin olması da çok önemli bir özellikti. İlk üç sene sonrasında ise MOS’un hissedarlarından oldum. Şubeler açtık, bir sürü şovlar yaptık. O zamanlar çok fazla şovlar düzenliyorduk. Tüm defilelerin organizasyonlarında saçları MOS yapıyordu. Hep yurt dışına eğitimlere gidiyorduk. Bizi her zaman destekliyorlardı. Hatta Haute Coiffure Derneği’nde kırk iki yıl da bir sadece bir ülkenin şov yaptığı organizasyonda; MOS, şovu gerçekleştirdi ve o ekipte ben de vardım. Biz 2005 yılında Paris’te sahneye çıktık. Benim hayatımın gerçekten en güzel anılarından biridir bu şov. Ben sahneyi çok seviyorum. Sahneye çıkmak, insanları görmek sonrasında alkışlanmak inanılmaz hoşuma gidiyor. Bu şekilde toplam 14 sene MOS’ta çalıştım. Hep Akmerkez’de kaldım. Sedat Bey ve Orhan Bey’le beraber çalışıyordum. Sedat Bey’le bizzat çalışıyorduk. Onlar işin gerçekten duayeni olan kişilerdi. Hep eğitimler olsun, devamlı çalışmaları olsun, ilk moda akımları olsun genelde hep MOS’tan çıkardı. Çünkü sadece MOS, Erdem Kramer ve MM Bahçecik marka olarak vardı. Şimdi ise gerçekten çok fazla marka var.

hairistcomtr: Birazda Vassago markasının kuruluş serüveninden bahseder misiniz?

Murat Kayabaşı: Eskiden meslek ahlakı daha öndeydi. Hiç birimiz iki adım öteye salon açalım diye düşünmüyorduk. Şu an baktığınız zaman küçük kuaför çok fazla. Aslında bununda bir denetimi olmasın lazım. Biz MOS dağıldıktan sonra dokuz salon kalmıştık. Dedik ki: ‘‘Birlikte olalım, birlikten kuvvet doğar.’’ Tek tek olacağımıza yine bir ismin markası olalım. Hepimiz bir hukuk danışmanına gittik. Çünkü en önemli noktalardan biri; işin hukuksal boyutuydu. Ekipte ben dahil; Kenan Şenay, Dilek Şenay, Doğan Çetin, Sedat Bilge, Mustafa Dağıstan, Metin Kaya, Serhat Pısık, Akın Emen vardı. Havuz sistemi kurmadık, herkes kendi salonunun sahibi oldu. Bunun için profesyonel bir reklam ajansından destek aldık. Vassago adı; mitolojide bütün insanların sırlarını bilen bir meleğin adıdır. İsim hakkını aldık, logo çalışması yaptık. Son derece titiz, profesyonel ve kurumsal bir şekilde çalıştık. Markayı kurduktan sonra hepimiz kendi markamızın franchising’i olduk. Kurduğumuz bu holdinge bir akademi açtık. Açtığımız akademi ilk başta İstanbul’da, daha sonra Ankara’da eğitimlere başladık. Aynı zamanda markanın merkezi olarak düşünülebilir. Bu akademilerde kendi elemanlarımızı da yetiştiriyoruz. Herkes sadece markaya ortak ve her salonun kazancı kendine ait, hukuken eşit derece de haklara sahibiz. Vassago markası işte bu şekilde doğdu. Bugün Vassago dediğiniz zaman 9 salonda yaklaşık 250 personel çalışıyor. Şu an ben City’s ve Etiler Vassago’nun sahibiyim yani benim yanımda da şuan 72 kişi çalışıyor. Büyük bir istihdam sağlanıyor, aynı zamanda da büyük bir yer çalıştırılıyor. Büyük bir KOBİ’sin. Küçük gibi gözüksen de büyüksün. Bu noktada işin sanatsal boyutu kadar işletmeciliği de ön plana çıkıyor. Ben çok fazla işletme derslerine ve kurslarına gittim. Kendimi işletme üzerine eğitmeye çalıştım. Çünkü müşteriyle birebir sen çalışırken, arkandaki ekip çalışmazsa hiçbir işe yaramıyor. Bu iş daha fazla ekip çalışması, ekip çalışırken de çok iyi bir yönetim olması gerekiyor. Artık kuaförlük eskisi gibi de değil açıkçası rekabet çok arttı. Artık müşteri de bunu çok iyi biliyor.

hairistcomtr: HAIRiST’te gerçekleştirdiğiniz şov hakkında duygu ve düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Murat Kayabaşı: HAIRiST’i yaptığımız zaman ki o sahne planı benim bir organizasyonumdu. Saçlar, kıyafetler ve dönemle ilgili fikirlerin çoğu benden çıktı. Çünkü benim kafamda hep Maria Antoinette Dönemi vardı. Büyük ihtişamlı kıyafetler, vals gösterileri, temaya göre saçlarla şovu gerçekleştirdik. Orada da başarıyı yakaladığımız esas unsur mankenlerle değil, devlet opera ve bale sanatçılarıyla çalışmamızdı. Fiziği düzgün, saçı uzun, genç ve güzel kadınlarla çalıştık. Kalktıkları zaman vals yaptılar ve tüm şov muhteşem bir şekilde gerçekleşti. Vals fikride bize aitti. Bize de, HAIRiST’e de ses getiren bir şov oldu. HAIRiST benim hayatımda çıktığım ikinci büyük şovdu. HAIRiST’in her sene başarısı sahneden geliyor. Çok büyük bir sahnede, insanları çok güzel toparlıyor. Bir kere kapı öncesi heyecanlanıyorsun; içeride ne olacak, acaba karşıma ne çıkacak, diye düşünüyorsun. Her sene o şovların değişmesi, bir temanın olması, herkesin aynı temada bir şeyler yapması, kendine göre uyarlaması bence çok güzel.

hairistcomtr: Değişen müşteri profilinden bahsedebilir miyiz? Bu değişimin artıları eksileri nelerdir?

Murat Kayabaşı: Geçmişle kıyaslarsak, insanlar bu kadar tüketime yönelmemişti.  İnsanlar artık doyumsuz. Saçlar da öyle kadınlar sürekli değişiklik istiyor. Bugün saçında boya olmayan 18 yaşına gelmiş bir genç kız görmek çok zor. Çok erken başlıyor değişim isteği. Kuaförler için bereketli bir profil oluşturuyor gibi görünebilir ama bir yandan da çok fazla kuaför olduğu için rekabet ortamından dolayı da müşteriler dağılıyor açıkçası. Eskiden bu kadar büyük bir rekabet ortamı yoktu. Yine istek, arz, talep vardı ama bu kadar rekabet yoktu. Bu açıdan müşteri kitlesi ile piyasa da geçmişe kıyasla çok büyük bir değişim söz konusu. Tabi ki yine de herkesin kendine göre bir müşteri profili var. Kadınlar olduğu sürece kuaförler hiç bir zaman yalnız kalmazlar.

hairistcomtr: Nişantaşı’nda kuaför olmak hakkında sizden bilgi alabilir miyiz?

Murat Kayabaşı: Nişantaşı’ndan başka bir çevrede oturanlar Nişantaşı’na hazır geliyor zaten. Fakat özellikle Nişantaşı’ndaki kuaförlere şehir dışından çok rağbet var. Ben City’s’in içindeyim. Burada kuaför olmak çok farklı çünkü burada aslında kim bizim müşterimiz bilmiyoruz. Burası çok hareketli ve devamlı müşterisi olan bir yer ama kendi müşterin değil, City’s’in müşterisi. Ciddi derece de yabancı müşteri profiline sahibiz. Yazın inanılmaz fazla yabancı müşteri geliyor. Bu sene gelen İranlı ya da Arap müşteriler artık beni şaşırtır duruma geldiler. Ekibimizde bundan dolayı İngilizce kurslarına gidiyor. Hepsi konuşmaya çalışıyor.

hairistcomtr: Kuaförlük mesleği ve sosyal medya ilişkisi ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

Murat Kayabaşı: Sosyal medyanın getirileri kadar götürüleri de bence çok. Müşteri bir saçı beğenip size geliyor. Fakat kendi saçının altında kına oluyor, perma oluyor ve siz bunu anlatsanız bile müşteri; ‘‘Ben buraya bunun için geldim, bunu istiyorum.’’ diyebiliyor. Bu sebeple sosyal medya müşterisi çok bilinçli bir müşteri değil aslında. Bulduğu resmin saçına uyup uymayacağını bilmiyor. Bazen bunu ona anlatıyorsun anlamıyor ve çıkan sonucu beğenmiyor. Fakat kendi saçına uygun modeli seçen için ise bir avantaj oluyor. Kadına tam hayalindeki saçı vermiş oluyorsun. Kuaförün tavsiyelerini dinlemek ve onun dediğini uygulamak bu açıdan çok daha önemli müşteriyi yönlendirebilmek içinde eğitim gerekli. Kısacası sosyal medyanın getirisinden ziyade götürülerine de dikkat etmek lazım. Fakat günümüzde bir insanın sosyal medyadan uzak kalması dünyadan ilişkisini koparması gibi bir şey bence. Gerçekten yaptığını paylaştığın, müziklerini paylaştığın cazip bir yer. Benim düşüncem iş ile özel hayat aynı sayfada paylaşılmamalı. Böylelikle daha kontrollü bir kullanım gerçekleşmiş olur.

hairistcomtr: Mesleğinize dair en çok neyi seviyorsunuz?

Murat Kayabaşı: Topuz benim için çok önemlidir ve ben en çok kapris yapan müşteriyi severim. Benim için karşı taraftaki müşteri zor olmalı. Kolay beğenmeyecek, beni uğraştıracak çünkü ben kendime çok güvenirim. Bu da kendimi nasıl daha fazla geliştiririm mantığından geliyor. Zoru isteyen müşteriye saçı beğendirmek bana bir haz veriyor. Gelin başı yapmayı da bu sebeple çok severim. İnsanın yıllarca hayatında bakacağı ve hiç unutmayacağı kişisindir. Çünkü kadının en özel günüdür. İsterse altında on bin dolarlık gelinlik olsun bu hiçbir şey göstermez; saçı ve makyajı gelini gösterir. Onun için gelin çok önemli ve ben geline çok özenirim. Saçını yapmadan önce tanışırım, onunla bir küçük kahve içerim. Onun psikolojisini anlamaya çalışırım. Düğün hakkında konuşuruz. En son gireceğim konu saçıdır. Çünkü onu önce onu rahatlatmak gerekiyor böylelikle çok daha fazla bana güveniyor. O güvenle senin yapacağın her şey zaten ona iyi geliyor. Benim geline her zaman ilk sorum; hayalinde olmak istediği gelindir. Onun hayalini bir kere görmek lazım. Onun hayalini öğreniyor ve ona göre tavsiyeler veriyorum. Sırtı açık bir gelinlikse mesela onu gösterebilecek bir model olmalı gibi. Bunları anlattıktan sonra bir teklif sunar gibi yakışanı söylüyorum. Yüzde doksan zaten ortada buluşuyoruz. Diyebilirim ki mesleğimde gelin başı yapmayı çok seviyorum.

hairistcomtr: Kuaförlüğe dair elinizde olsa neyi değiştirirdiniz?

Murat Kayabaşı: Bir kere bilinçsizce salon açılmasını değiştirirdim. Kuaförlerin en az bir yabancı dil bilmelerini isterdim. Çünkü kuaförlük inanılmaz derece de önemli bir meslek, bir zanaat işi. Fakat Türkiye’de kuaförlerin itibarı dünya standartlarına göre biraz daha düşük bir yerde. Türkiye’de kuaförlerde bu sebeple kendilerinin farkında değiller. Kendilerine kıymet vermeleri gerekiyor. Beli ile akşama kadar ayakta çalışılıyor. Dili ile insanlarla sürekli iletişim kuruyor. Eli ile bütün resmi veriyor. Geriye bir tek yüreği kalıyor yüreğini vermezsen zaten kuaför olamaz. Onun için bu dörtlüyü takip etmek çok önemli bu açıdan kuaförlerin daha da bilinçli olmalarını isterim. Kuaförlüğün bir duruşu olmalı gerçekten. Sen o ağırlığı verirsen müşteri sana vakitli de gelir, belli bir saygı çerçevesinde de durur. Fakat bugün bir sürü kuaförde çok bilinçsizce işler yapıldığı için durum böyle. Benim en çok rahatsız olduğum durum bu bilinçsizlik mesela; salonda en iyi parayı ben başkalarının bozduğu saçları düzeltmekten kazanıyorum. Elimde olsa kuaförlerin daha bilinçli işler çıkaracağı bir değişim yapmak isterdim.

hairistcomtr: Mesleğinize nasıl katkılarda bulunuyorsunuz? Mesleki anlamda bir iddianız var mı?

Murat Kayabaşı: Benim iddiam satış, bu konuda çok iddialıyım. Ürün satışından değil, fikir satışından bahsediyorum. Ben bugün gerçekten müşteriye beynimi satıyorum ve çok iyi animasyon yapıyorum. Artık bunlar çok önemli. Müşteri gittiği yerde eğlenmek istiyor. Mesela doğum günüyse hatırlanmak istiyor. Doğum gününde; ona ufak bir pasta götürülmesi, yanına bir kadeh şarabın ikram edilmesi onu inanılmaz mutlu hissettiriyor. Bu bir satıştır. Ben müşteriye tamamen elimi, gönlümü, ruhumu veriyorum. Çünkü onu dolduruyorum. Yaptığım seyahatlerle, gittiğim filmlerle, sosyal aktivitelerle müşteriyle paylaşımda bulunuyorum. Bugün müşteri sadece saç için kuaföre gelmiyor, kuaförünü takip ediyor ve onu merak ediyor. Nereye gidiyor, ne içiyor ve benzeri. Çünkü iyi bir kuaförsen eğer müşterilerinle aynı şeyi paylaşıyorsun. Müşteriyle aynı yerde yiyeceksin, içeceksin, gezeceksin. Bir kere dünyayı tanıyacaksın. Müşteriye İtalya’nın bir sokağından bahsetmen, ben de orada bir kahve içmiştim demen onun gözünde sizi inanılmaz yüceltiyor. Sana değer kazandırıyor. Bu imkânla olur diye düşünenler olabilir ama bugün artık imkânlar da çok fazla. Çok cüzi fiyatlara da çok fazla tur var. Artık bu kadar değişen bir zamanda; dünyayı görmek lazım, insanları görmek lazım, okumak lazım, seyretmek lazım, tiyatroda bir alkışın sesini duymak lazım. Salonlardan çıkıp bunu görmek lazım. Ben sürekli insanlara bakıyorum. Ne giymiş, ne yapmış, bu bana bir vizyon kazandırıyor. İlham alacak şeyler bulmak lazım. Bence kuaförlük bu işte. Orada yaşadığın, müşteriye verdiğin duygu, anlattığın hissi ona ifade etmen ve onu da saçı ile bağdaştırman. Zaten kuaförlük tamamen bir his bence.

hairistcomtr: Yeni yetişen nesil için bir mesajınız var mı?

Murat Kayabaşı: Benim verebileceğim en güzel mesaj kendilerini eğitsinler. Haftada bir sinemaya ya da tiyatroya gitsinler. Ellerine dergi alsınlar. Günlük hayata dair hikâyeler okusunlar. İnternetten dünyayı takip etsinler. Estetica’ya muhakkak baksınlar. Ben Estetica geldiği zaman mutlaka okuyorum. İnsanlara veriyorum. Bakmayana da mutlaka baktırtmaya çalışıyorum. ‘‘Şu saçta ne kadar güzelmiş değil mi?’’ diye soruyorum. Sorunca bakma ihtiyacı hissediyor. Yeni kuaförlerin kendini geliştirmesi için yapacağı en güzel şey; okumak, seyretmek, dinlemek ve görmek. İşte o zaman günün birinde sahneye çıktıklarında alkışladıkları sanatçı gibi olacaklardır. Çünkü ‘‘Ben artık sahnedeyim, onlarda beni böyle görüyor.’’ diyebilecekler. Bu şekilde büyüyorsun aslında. Senin ne görmek istediğin çok önemli. Gençlerin görmek istediği şeyi iyi yakalayıp, sonra peşinden gitmesi gerekiyor.

Murat Kayabaşı’na bu değerli paylaşım için teşekkür ediyor, başarılar diliyoruz.

Önerilenler

Benzer İçerikler