Estetica Dergisi-Hairist projesi olarak gerçekleştirdiğimiz “Güzelliğin Peşinde” belgesel serisi, mesleğin duayenlerinden bir isimle devam ediyor. Red&White markasının sahiplerinden Mehmet Başata, kuaförlüğe başlama hikayesini, mesleki gelişimini, 70’lerin Ankarasında kuaför olmayı ve L’Oréal Professionnel ile çalışmanın avantajlarını bizlerle paylaştı.
Mehmet Başata söyleşisinden öne çıkan alıntılar:
“Mesleğe başladığım yıllar, okumanın da zor olduğu dönemlerdi. 1975’te mesleğe başladım. Aslında bir İmam Hatip öğrencisi olacakken, kuzenlerim bu mesleği yaptığı ve İmam Hatip Lisesi’nde de okumak istemediğim için kuzenlerimizin yanında kuaförlüğe başladım.
Aslında ben bir yayla kasabasında doğdum. Ankara’ya geldim çalışmak için. Köyden indim şehre durumu… Pembe yanaklı, çekingen bir çocuktum. Bütün sanatçıların saçını yapan Rafet Yavuz’un yanında biraz çalıştım, biraz mesleğe dair fikrim oldu. “
“Saç yıkama, saç sarma, boya sürme gibi şeyleri o dönemde çok önemli işlemlerdi. O zamanlar fön diye bir şey yoktu.”
“Ablam ve eniştem Ankara’dalardı. Onların yanına gidip kuzenimin çalıştığı İsmail Akay’ın salonuna geldim. O zamanın çok popüler, bütün bürokratların gittiği bir salondu. Saç yıkama, saç sarma, boya sürme gibi şeyleri öğrendim. O dönemde bunlar çok önemli işlemlerdi. Fön diye bir şey o zamanlar daha yoktu. Saçını yıkatmak için beni bekleyen insanlar vardı. Hala da onlara hizmet veriyorum.”
“Oradan ayrıldıktan sonra Paris Kuaför’ün kurucusu ve sahibi Hayati Pirlepe’nin yanında çalışmaya başladım. Aslında tam kuaförlük kariyerim orada başladı. Bizler kalfa pozisyonundaydık. Kısa sürede salonun yüzde 60 müşterisine hizmet verir oldum. 78 yılı falandı, fön yeni çıkmıştı. Sabah 8’den gece 11’e kadar çalışıyordum. Sanatçıların saçlarını yapıyorduk. Gazinoda kuliste çalışıyoruz, sabah salona gidip orada devam ediyoruz. Daha önce İsmail Bey jelatinle meç yapıyordu. Hayati Beyler de naylonla ve pensle çalışıyorlardı. Ben jelatin aldırdım kendim. O zamanlar ilk röflemi çalışacağım. Igora’nın C9’u vardı, hiç unutmam, saçı 7 numara olan bir genç kıza boyayla natürel röfle yapacağım. O zamanlar ustam vardı, geldi ayağımı şöyle bir teperek “Ne yapıyorsun sen?” dedi. Ben de, “Ustam, bekle gör,” dedim. Heyecanlıyım da, kendimi göstereceğim. Yaptım röfleyi ve süper oldu. O kızın arkadaşlarından belki 20 kızın saçını röfle yaptım. Ondan sonra bende inanılmaz bir genç öğrenci profili oluştu. Yani, ustamın müşterilerine hizmet etmektense, kendi müşterilerime hizmet vermenin keyfini yaşamaya başladım. Müşteri akın akın geliyordu ve full çalışıyordum.”
“Ustam, ay başında cebime para koyardı. Koyduğu paranın ne kadar olduğunu bile bilmezdim. Para resmen akıyordu. Günlük kazandığımız parayla gece üç mekanı gezebilecek pozisyona geldik.
“Sene 79… İhtilalden önceki dönem… İnanılmaz bir ekonomik rahatlık ve özgürlük var. Arkadaşlardan biri ayrılınca yan tarafta üç kişi salon açmışlardı. Ortaklardan biri ayrılınca bana teklif ettiler. Ben de 19 yaşındayım.”
“Gazinoda sanatçıların saçlarını yapan bir arkadaşımız ayrıldı ve Tunalı Hilmi’de salon açmak istedi. 19 yaşındayım, meslekte üçüncü ya da dördünce yılım. Böylelikle,1980 yılında o dükkana ortak olarak meslek hayatımın ilk ticari hamlesini yapmış oldum. Oldkça genç, kalburüstü bir müşteri kitlemiz vardı.”
“Red & White olarak TRT çalışanlarına, belli programlara, spikerlere hizmet vermek üzere sponsorluk anlaşması yaptık ki bu, TRT tarihinde de bir ilkti.”
“Biz o dönemde kimsenin yapmadığı bir şeydi, reklam yaptık. Türkiye’de sektör olarak hiçbir kişinin ulaşamadığı bir reklam… O dönemde Mimoza’dan tanıdığım bir makyöz bayan vardı. Onun TRT’deki kişisel ilişkileri sayesinde TRT ile o dönemde kimsenin telaffuz etmediği “sponsorluk anlaşması” yaptık. Red & White olarak TRT çalışanlarına, belli programlara, spikerlere hizmet vermek üzere sponsorluk anlaşması yaptık ki bu, TRT tarihinde de bir ilkti. “TRT, kuaförün reklamını yapıyor. TRT’nin parası yok mu? diye Erbakan o zamanki hükümete soru yöneltti. Bu konuda mecliste gensoru var. O dönem tek bir televizyon kanalı var, dolayısıyla adımızın orada geçmesinden çok beslendik. O adım, bizim için markalaşmaya giden süreçte önemli bir dönüm noktasıydı.”
“L’Oréal’siz bir kuaförlük hiçbir zaman düşünmedim, düşünmüyorum. Bunu da her zaman gururla söylerim. Benim L’Oréal aşığı olmam, markaya bağlanmış olmam, bizim ihtiyaçlarımızdan ziyade, L’Oréal’i sektörün geliştiricisi olarak görmemle ilgilidir.”
Ben idealist bir adamım. L’Oréal de sektörü emmek yerine, sektöre destek veren, onu geliştirmeye çalışarak kazanmaya çalışan bir firma. Ben L’Oréal’den önce de gayet gelişmiş bir durumdaydım, ama tabii ki gelişimimi L’Oréal ile standart hale getirdim. Bir de benim tek başıma gelişmem bir şey ifade etmiyor. Sektörün de gelişmesi lazım. Sektörün gelişmediği yerde sen de büyüyemezsin. Sektör büyüyecek ki ben daha güzel, daha kalıcı, daha başarılı işler yapabileyim.”
“Meslekteki çizgimi eşim Milay’dan önce ve Milay’dan sonra diye ayırıyorum.”
Eşim, bana gerçekten pozitif olmanın önemini, meslekte kendini yıpratmanın gereğinin olmadığını öğreten, bugünkü bakış açımın mimarıdır. Mesleği sevmemi, hayata daha huzurlu bakmayı, zamanı daha verimli kullanmayı ondan öğrendim. Omuzumdaki bütün yükleri alan kişidir. Ondan önce hayata da mesleğe de daha keskin, daha sert bakıyordum. Milay’dan sonra daha esnek, daha yumuşak, mesleği daha keyifli yapan biri oldum.
Mehmet Başata, Mehmet Başata