Harun Kocaer
Estetica Dergisi – Hairist projesi olarak Hush markası ile gerçekleştirdiğimiz “Güzelliğin Peşinde” belgesel serisinin yeni konuğu kuaförlüğü dilini ve alfabesini hiç bilmediği bir ülkede de deneyimleyen tecrübeli bir isim. Harun Kocaer’den kuaförlüğe başlama serüvenini, mesleki düsturlarını, saça yaklaşımını, Moskova serüvenini ve anılarını dinledik.
Harun Kocaer Söyleşisinden Bazı Alıntılar:
“Benim için saçın renginden önce saçın sağlığı daha önemli. Ben buru kendime düstur edinmiş biriyim. Benden talebi olan insanlara da bunu anlatmaya çalışıyorum ve “Bakın, bunu yapabiliriz ama bu yolda yanan, kopan saçlar olabilir,” diye. O yüzden planlama çok önemli. Kesimde de aynı şey söz konusu. Makası vurduğunuz anda bir daha geri dönüşü yok. Makası nereye vuracağınızı çok iyi bilmeniz gerekiyor, bu da belirli bir tecrübe gerektiriyor. Benim salonumda müşterilerle bugüne kadar yaşadığım pek bir sorun olmadı, çünkü onları iyi dinlediğimi, onlarla iyi iletişim kurduğumu ve kendimi iyi ifade edebildiğimi düşünüyorum.”
“Mesleğe yeni başladığım dönemlerde bize pek bir şey yaptırmıyorlardı. Yer siliyoruz, paspas yapıyoruz. O zamanlar salonda çok sigara içilirdi, kültablalarını boşaltırdım. Ben de çok istekliyim, bir an önce bir şeyler yapmak istiyorum. O zamanlar kırmızı balyajlar çok moda, patronum da balyaj yapıyor. Bir anda telefon geldi, telefona bakmaya gitti ve bana dönüp “Harun, devam et,” dedi. Yani bana balyaj yapma fırsatı doğdu. O yaparken de kendi kendime ‘Ya bu ne kadar kolay bir şey, boyayı alıyor, pıt pıt saça sürüyor, sonra da kapatıyor,’ demiştim. O gitti, ben paketi elime aldım, heyecandan paketi tutamıyorum, tarak elime fazla geldi, fırçayı nereye koyacağımı şaşırdım. Altı aydır da kuaförde çalışıyorum. O gün anladım ki bu iş dışarıdan göründüğü gibi kolay bir iş değil. Bu işe zaman harcamanız, mesai harcamanız gerekiyor. Öyle kimse birden gelip de ‘Ben bu işi yaparım,’ diye ortaya çıkamaz.”
“Bir gün Teyzem salona geldi, benim de askerden yeni döndüğüm, Maltepe’de küçük, kısa zamanlı bir salon açmıştım kendime. O gün de yoğun bir günüm. ‘Senin saçını daha sonra yapalım,’ dedim. O, ‘Bir daha gelemeyeceğim, gelmişken yapalım,’ deyince o yoğunluğun arasında hemen saçı paketleyip diğer müşterilerime döndüm. Orada bir yardımcım vardı, mesleği bıraktı ama çok da sevdiğim ve hala görüştüğüm bir çocuktur. Eray’a da burdadan selam olsun. Ona dedim ki ‘Önler biraz geriden geliyor, onları biraz ısıyla hızlandıralım, hepsini beraber sonra açarız,’ dedim. ‘Tamam,’ dedi. Tabii o zaman genç bir çocuk, aklı da biraz havada. Sen gel ısıyı daya saça. Bir an bir döndüm paketlerden duman çıkıyor. Öndeki paketi elime aldım, koptu. Röfle atmıştım. Öndeki paketlerin hepsi 1 santimden koptu. Öz teyzem. Şansım mı, şansızlığım mı, bilemiyorum. Belki yabancı birisi olsaydı direkt mahkemelik olmuştuk.”
“Gül Goya çok iyi sarı saçlar yapardı. İyi sarı yapmayı Gül Abla’dan öğrendiğimi söyleyebilirim.”
“Moskova’ya gitmek benim için önemliydi. 27 yaşında ilk kez yurt dışında çıkacağım. İngilizcem çok kısıtlı, Rusça hiç bilmiyorum. Kiril alfabesi, tamamen farklı. Cesaret edip atlayıp uçağa bir anda Moskova’ya gittim. Benim orada yaşayan bir arkadaşım, gittiği kuaför salonuna, ‘Benim böyle böyle bir tanıdığım var, kendisi de kuaför. Moskova’ya geliyor. Gelip burada çalışabilir mi, bir denemek ister misiniz?” diye sormuştu. Onlar da ‘Hay hay, gelsin, konuşalım,’ dediler. Burada nasıl kadın kuaför sayısı az ise, Rusya’da da erkek kuaförlerin sayısı çok az. Gittim, denemek üzere model kızın saçını kestim. Sonra salonun sahibi bana gelip ‘Benim de saçımı keser misin?’ dedi.”
Harun Kocaer söyleşisinin tamamını aşağıda izleyebilirsiniz.