Kuaförlükte Dijital
Yuvarlak Masa Toplantıları’nın ilki 2004 yılında başladı. Sıklığı değişip zaman içerisinde formatı değiştirmiş olsa da bu yıl 18. toplantısını gerçekleştirdik. Bu toplantılarda 2004 yılından bu yana sektöre dair pek çok konuya değinildi ve deneyimler paylaşıldı. Konuşmuş olduğumuz pek çok şeyin bugüne geldiğimizde gerçekleştirilmiş olduğuna da şahitlik ediyoruz.
Bu toplantı için özel bir konu belirledik: Dijital. Dünyanın da gündemi olan bu konu üzerine sektörde neler yapıldığını ve neler yapılması gerektiğini konuştuk.
İşte 18. Yuvarlak Masa’dan özetler:
Metin Bahçecik: “Yuvarlak Masa toplantılarının bu kadar uzun süredir devam edebilmesinden dolayı öncelikle herkese teşekkür ediyorum. Sektörel anlamda birçok konuya değindik ve bu işi doğru yapan insanların paylaşımlarını dinledik. Bunların gerçekten okunmuş ve takip edilmiş olması ve bunun devamlılığının sağlanması da müthiş bir şey.
Sosyal medya ve dijital dünya benim çok dışımda bir dünya ve ben de çok heyecanla izliyorum neler olduğunu. Çok anladığımı söyleyemem ama daha çok ekibe bırakıyorum bu işi ve bunun için profesyonel destek alıyorum. Dijital platformlarda yaptığımız işleri, bu işi başarıyla yürüten birçok arkadaşımızla beraber burada paylaşacağız. Ben de anlatılanları ilgiyle dinleyeceğim.”
Emine Akad Gürpınar: “Dijitalleşme konusunda hepimiz farklı bir statüdeyiz. Çünkü o kadar hızlı evrilen ve değişen bir konu ki, eğitimini aldığınız bir konu bile olsa iki ay sonra geçersiz kalıyor. Biz L’Oréal’de üst ekipten başlayarak marketing ve eğitim ekipleri başta olmak üzere dijitalleşmeyi, birinci önceliğimiz haline getirmiş durumdayız. Herkes için yeni ve devrimsel nitelik taşıyan bu konunun dışında kalmamız söz konusu değil. Özellikle kuaförlük sektörü için dijitalleşme çok çok önemli. Çünkü müşteriler gitgide pek çok bilgiye internet üzerinden ulaşabilir hale geldiler. Bu sebeple ‘Dijital bir mecra değildir.’ bakış açısı ile yola çıkıyoruz. Çünkü dijital aslında oksijen. Havayı solumak gibi bir ihtiyaç haline geldi ve her alanda dijital var. Biz; nasıl daha iyi, daha etkin işler yaparız ve hedef kitlemize nasıl daha yerinde ulaşırız, buna bakıyoruz. Kendimiz işin içerisinde olmalıyız ama profesyonel destek de kesinlikle şart.”
Gülizar Boyacı: “Firmaların, L’Oréal’in bu konuda ciddi bir atak yapmış olması güzel bir şey çünkü biz firmaları her zaman takip ediyoruz. Onlar nerelerde bize yön gösteriyorlarsa, biz de o yöne daha rahat kanalize olabiliyoruz. Bu noktada ben kendimi çok geç kalmış buluyorum. L’Oréal’de bu anlamdaki gayreti -bu sene ki toplantıları, sosyal medya araştırmaları, yeni siteleri- bizler için de çok faydalı oldu.
Öyle bir noktadayız ki müşteri elinde bir cihazla geliyor ve her şey buradan dönüyor. Bir noktadan sonra bende ‘Bu işi daha farklı yapmam lazım.’ dedim. Hemen profesyonel destekleri araştırmaya başladım. Sürekli öğrenmeye çalıştım ve araştırmalarımda gördüm ki her yaş grubu bir tık daha fazla bilgi veriyor. İlginç olarak, sosyal medya ile ilgili sorular sorduğum kişiler içerisinde yaş büyüdükçe bilgi azalıyor, küçüldükçe artıyordu. Sonra profesyonel bir yerle anlaşmaya karar verdim ve günlerce toplantı yaptık. Şimdi bir buçuk aylık bir süreçte bu işe başladık ve iyi şeyler olacağını düşünüyorum. Çok ciddi bir yatırım yaptık. Bu bir süreç ve geri dönüş alacağımızı biliyorum.”
Ali Tacir: “Ülkemize baktığımızda en popüler sosyal medya ağları Facebook ve Instagram. Görsel daha çarpıcı olduğu için ülke olarak Instagram’ı tercih ediyoruz. Çünkü okumayı seven bir ülke değiliz. Dolayısıyla Instagram daha popüler çünkü görsel içeriğe sahip.
Ben dijitali kullanırken güncel popülariteyi kullanıyorum. Yerleşmiş ünlüler yerine, popüler ünlüler daha cazip sosyal medyada. Baktığınız zaman çok küçük insanlar çok büyük işler yapıyor. Bunun dönüşü de farklı oluyor.
Ben daha önce üç tane sosyal medya ajansı ile çalıştım ve bu tecrübelerimden dolayı onlara aslında inanmıyorum. Çünkü yaptığın işi öncesi-sonrası olarak sergilediğin ve dürüst olduğun takdirde, insanlar seni fark ediyor ve bir sürü kişiden geri dönüş alıyorsun. Örneğin; bana Almanya’dan, İran’dan, Avusturya’dan, Bursa’dan, Erzurum’dan bir sürü insan geliyor ve yaptığım işin öncesini ve sonrasını gördükleri için gayet rahat ilerliyorum.
Samimi olduktan sonra arkası geliyor, ben bunun meyvesini her geçen gün biraz daha fazla alıyorum. Güncel popüler yüzlerle daha çok ilerleyebiliyorum. Bu popüler isimleri kullanırken de onlarla beraber modayı yaratıyorum ve insanlar etkileniyor.
Sosyal medyayı kullanarak ‘saç sigortası’ adıyla bir servis sundum ve mükemmel sonuçlar aldım. İşlemi, bir marka adı ile değil de kendi söylemimle sosyal medyada duyurdum. Ben bir yenilik ve bir kavram sundum. Tüketici ise bu yeniliği dijital kanaldan keşfetti. Aynı zamanda gerçekten vaat ettiğim şeyi yapıyorum. Çünkü vaat ettiğin servis mutlaka sunulmalı.”
Necdet Yazıcı: “Biz Tatlı grubu olarak öncelikle ekiplerimizi tek bir kanala sevk etmeye başladık. Profesyonel bir yardım alıyoruz tabii ki. Yaklaşık dört yüz civarında çalışanımız var ve herkesin kendi adına bir bildirimde bulunmasını istemiyoruz. Herkes yayınlanmasını istediği fotoğrafı, Whatsapp grubuna yönlendiriyor, biz oradan istediğimizi seçip yayınlıyor veya kullanıyoruz. Biz bütün mecralarda tabii ki olmak zorundayız ve bunu kendimiz yapamıyoruz, hepsine yetişmek mümkün değil.
Sosyal medya; kendimizi hatırlatmak, yaptığımız işleri insanlara duyurmak, özel günleri hatırlatmak için her şeyi işlediğimiz platformlar haline dönüştü. Bunu yapmak zorunda olduğumuz ve geri kalmak istemediğimiz için yapıyoruz.
Kişisel sayfalarla, Mehmet Tatlı Akademi paylaşımlarını kesinlikle karıştırmıyoruz. Bunu ayırmak gerektiğini düşünüyoruz.
Geri dönüşler ise şubeden şubeye değişiyor. Plazaların yoğun olduğu yerlerde mesela; müşteri internetten randevu alıyor, internet üzerinden bir modeli beğeniyor, dakikası dakikasına geliyor.
Paylaşımlarımız; koleksiyonlardan, defilelerin backstage’lerinden, salonlardan seçilen bireysel resimlerden oluşuyor. Salonlarda yapılan işlemleri şube ve saçı tasarlayan kuaförün adı ile birlikte yayınlıyoruz, bu da daha güncel bir sayfa olmasını sağlıyor. O gün üretilen içerik anında paylaşılabiliyor. Facebook gibi mecralarda ise reklamlar devreye giriyor. Facebook’a reklam vermediğin takdirde sabah girdiğin içeriği ancak öğleden sonra haber kaynağında gösteriyor.”
Ahmet Çoban: “‘Sosyal medya senin için nedir?’ diye soracak olursanız: Şu an benim burada bulunma sebebim derim hemen. Büyük ihtimalle sosyal medya olmasaydı ben şu an burada olmayacaktım. Sosyal medya benim için ifade şekli, neler yapabildiğimi gösterme şekli. Ayrıca salonumun karakterini ziyaretçilere ve beni takip edenlere gösterme şeklidir. Ben üç buçuk yıldır kendi salonumu işletiyorum ve iş başa düşünce olay biraz daha boyut değiştirdi. İfade şeklim ve olaya sahip çıkma şeklim biraz daha değişmiş oldu.
Başlangıçta hem Instagram’da paylaşmak için hem de kendime yeni ifade şekilleri bulmak için gölgenin farklı dillerinde karşılıklarına baktım. Gölgeye, Ombre demeye karar verdim ve bir gün ‘I love Ombre hair’ diye bir fotoğraf paylaştım. Ertesi gün ‘Ombre yapıyormuşsunuz gelmek istiyoruz.’ diyen beş kişi aradı. Bu rakam gittikçe arttı. Sonra bir baktım ki aslında bizim kendimizi ifade etmeye ihtiyacımız varmış. Kırık fön teriminden sonra sektörde yeni bir terim duymamıştım. Ombre, benim için bir başlangıçtı. Bunun arkasından yaklaşık on üç, on dört tane salona özel terimler ve teknik alt yapılar ürettik. Benim yaptığım her işte kendimi ifade etmem gerekiyordu. Bunu da fotoğraflı bir şekilde sosyal medyada anlatma imkânı buldum. Bunun sayesinde salona gelen, özellikle yirmili yaşlarında gençler çoğaldı. Sonuç olarak da buraya gelene kadar ki süreç gerçekleşti. Şu an sosyal medya ve dijital üzerinden gerçekleştirdiğim çalışmalarla Garage Hair Repair Studio adında kendi salonumu açtım, kahve işimi kurdum. Bunun tamamı sosyal medya sayesinde ve benim orada kendimi ifade edebilme şeklimle gerçekleşti.
Hâlâ dijital platformlarımı kendim yönetiyorum. Üç tane hesabım var: Birisi bireysel hesabım, diğeri kendi ürün grubumun hesabı ve salonumun kendi hesabı var. ‘İşle özel hayatı karıştırıyor musun?’ diye sorarsanız, ben karıştırmayı çok seviyorum çünkü insanlar direk benim gülen yüzümü ve servislerimi görerek salona dâhil olmaya başladı. Ben de attığım her adımı burada anlatıyorum. Kendi şahsıma ait hesabım en çok takipçiye sahip hesabım.”
Hande Aydın: “L’Oréal, biz tabii ki dijitalin önemini ve dijitalin aslında bugün ve aynı zamanda gelecek olduğunu vurguluyoruz. Dolayısıyla da dijitali günlük hayatımıza ne kadar entegre edebileceğimizin üzerinden gidiyoruz. Tabii ki sosyal medya özellikle Türkiye pazarı için çok çok önemli. Çünkü Türkiye’de bugün ki internet kullanıcıların yüzde altmışı sosyal medya için internet kullanıyor. Türkiye’de insanlar çok fazla okumak istemiyor ve görsellik üzerinden gidiyorlar. Sonuç olarak Instagram dünyaya göre Türkiye’de çok daha önemli. Bu yüzden de kişilere verdiğimiz mesajları görsel olarak vermek zorundayız.
Biz işin tabii ki profesyonelleriyle çalışıyoruz fakat sosyal medya ajansları ile ilgili olarak katıldığım şey; bizim işimizi bilmedikleri. Fakat bildikleri çok iyi bir şey var; o da sosyal medyada topluluklarının nasıl yönetileceği. Bugün takdir edersiniz ki bir dergi ilanı gibi sosyal medyada yayın yapılmıyor. Instagram mecrası için bazen aileniz ile fotoğraf koymak, bazen öncesi-sonrası olarak saçları paylaşmak çok doğru bir yöntem. Çünkü reklam kokan içerik özellikle internette Y jenerasyonu için itici bir durum oluşturuyor.
sacsırlari.com, bizim kurduğumuz bir platform ve bunun üzerinden gerçekten saç ile ilgili iletişim kurmak istiyoruz. Fakat her mecranın stratejisi ayrı. Instagram’da doğal içerikler ve doğal bir plan üzerinden gitmemiz gerekirken, Facebook tamamen bambaşka bir algoritma ile çalışıyor. Bugün sosyal medya üzerinde konuşurken baktığımızda Türkiye’de en büyük popülasyonun olduğu alan da Facebook.”
Zeynep Atasoy: “Bizim için iki konu çok önemli: Özel hesaplarla, mesleki hesapların birbirinden ayrılması taraftarıyız. Çünkü Türkiye geneline bakınca tüketicinin görmek istemeyeceği birçok görsel paylaşılıyor ve bunun nasıl yapılması gerektiği konusununda altını çizmek faydalı. İkincisi yeni müşterilerle ilgili olarak hangi müşteriyi sosyal medyanın çekeceği çok önemli. Kim gelmeli, kime hitap ediliyor? İnternet sonsuz bir derya ve doğru insanlara hitap edebilecek doğru mecralarda mıyız? Bunu anlamak önemli. İnternet ortamı ve trendler çok hızlı değişiyor. Müşteri de değişebilir. Birdenbire sadece yeni müşterilere de hizmet ediyor hale gelebiliriz ama salonun sürekliliği için kemikleşmiş, bizi yaşatacak olan müşteriye ihtiyacımız var.
Facebook kullanıcılarının yüzdesine baktığımızda kendisini kuaför olarak belirten kişi sayısı çok az. Demek ki kişisel hesaplarımız üzerinden müşteriye ulaşmaya başlıyoruz. Bu daha da tehlikeli çünkü kişisel hesaplarımızdan her şeyi paylaşabiliyoruz. Fakat hangi mecradan ne paylaştığımıza dikkat etmek zorundayız.”
Yuvarlak Masa adı altında incelenen Kuaförlükte Dijital konulu yazımızın devamını okumak için Estetica Dergisi Mart-Nisan sayısını temin edebilirsiniz.