Alp Kavasoğlu bizimle deneyimlerini paylaştı

Alp Kavasoğlu bizimle deneyimlerini paylaştı

Alp Kavasoğlu

Herkesin ekranlardan tanıdığı bir yüz: Alp Kavasoğlu… Oldukça ilginç bir özgeçmişe sahip Alp Kavasoğlu’ndan onun hikayesini dinledik:

hairistcomtr: Sektöre farklı bir geçişiniz olmuş, öncelikle bunu konuşalım…

Alp Kavasoğlu: Benim 2000’li yıllarda L’Oréal Türkiye’nin genel müdürlüğüne iş görüşmesine gitmemle başladı aslında her şey.  ODTÜ Sosyoloji ve Felsefe çift anadal mezunuyum. Fakat mezun olduktan sonra hiçbir zaman kendi işimi yapmak istemedim ve her zaman hayalim saç-makyaj artisti olmaktı.  Ben dört beş yaşlarında teyzeme onun saçlarını taramak için ağladığımı hatırlıyorum. Yani bu derece çok seviyorum. Doğduğum günden beri bunun farkındayım fakat uzunca bir süre bu hayalim gerçekleşmedi. O zamanlar evren bana bunu getirmemişti. Çünkü kolay bir şey değil. Bizde alaylı bir sistem var. Bir kuaföre çırak olarak girip, yıllarca çalışıp sonrasında bir yerlere gelebilmek kolay değil. Ben üniversiteyi de bitirdiğim için benden beklenen sosyoloji ve felsefe ile alakalı bir iş yapmamdı. Bir dönem hiç çalışmadım. Fakat hobi olarak resim, saç-makyaj yapıyordum.

Birgün bir arkadaşım bana L’Oréal’de çalışmamı tavsiye etti. Bir satış temsilcisi arıyorlarmış. L’Oréal’de çalışmak ve işe alınmak çok kolay bir şey değildir. Başvurmayı önce düşünmedim fakat arkadaşlarım benden habersiz CV’mi yollamış. Sonra görüşme için aradılar. Görüşmeye gittiğim zaman, o zaman ki satış müdürü Özgür Uysal benim ODTÜ’den arkadaşım çıktı. O da ‘‘Gel Alp, sen başla. Ben senin yapabileceğine inanıyorum.’’ dedi. Üst üste altı görüşmeye girdim ve bu süreç altı ay filan sürdü. Fakat benim hep hedefim eğitim departmanına geçebilmekti. Satış danışmanı olarak bana bu durum ne kazandırdı derseniz: Müşterilerimi eğitime götürdüğüm zaman ben de onlarla beraber eğitimi izler ve eğitime odaklanırdım. Eğitmenle, eğitimcilerle sohbet ediyordum, her zaman onlardan bir şeyler kapmaya çalışıyordum. Kuaföre gidip boya siparişi alırken, bir yandan da kuaförün yaptığı boyayı seyrediyordum. Daha sonrasında kendi kendime bir sürü eğitim almaya başladım. Benim birincil olarak işim saç, ben kuaförüm. Fakat şu anda daha çok makyaj artisti olarak ön plana çıktım. O dönemde bütün kazandığım parayı eğitimlere harcamaya başladım. Yurtdışında ve yurtiçinde eğitimler…

Bunları yaparken yirmi üç, yirmi dört yaşlarındaydım. Eğitimleri aldıktan sonra Matrix’ten bana eğitim departmanına geçmek gibi bir teklif geldi. Matrix’te bir süre devam ettikten sonra hayallerim ile uyuşmamaya başladığı için çok üzülerek bırakmak zorunda kaldım. Üzüldüm çünkü L’Oréal benim hayal firmamdı. Tam o zamanlar Mehmet Tatlı Akademi’de eğitim sorumlusu arıyorlardı. Necdet Yazıcı sağ olsun hiç unutmam; ben daha hayatında saç kesmemiş bir adam iken bana güvendi. Sonrasında ‘‘Bir baktım Mehmet Tatlı Akademi’deyim, bir baktım saç kesiyorum, bir baktım röfle yapıyorum.’’ Derken Mehmet Tatlı Akademi’de eğitim direktörü oldum ve bütün salonların eğitimlerinden sorumlu olmaya başladım. Ardından ‘‘Benim hayalim makyaj artisti olmak.’’ dedim ve makyaj yapmaya başladım. İlk makyaj artistliği deneyimlerime freelance olarak başladım. Şu anda saçtan makyaja keskin bir dönüş yapmışım gibi görünse bile hiçbir zaman öyle bir dönüş olmadı. Makyaj artistliğim ön planda olsa da bu işte hiçbir fark yok.

”Şu an moda çekimlerine giderken bile tercihim her zaman; saç ve makyaj yapacak kişi olarak gitmek.”

Sadece makyaj ya da sadece saç artisti olmak istemiyorum. Çünkü ben toplam görünüme daha çok önem veriyorum. Tek bir insanın elinden bir kadın çıktığı zaman çok daha farklı oluyor. Makyaja yöneldikten sonra moda sektöründe aslında böyle bir ihtiyaç olduğunu gördüm ve dergi çekimlerine gitmeye başladım. Bu arada Tatlı Grubu’ndan hâlâ ayrılmadım ve hiçbir zaman ayrılmayacağım. Tatlı Grubu’yla benim duygusal bir bağım var ve bir gönül borcum var ama artık dışarıdan eğitim vermeye devam edeceğim. Grubun bünyesinde değil. Çünkü şu anda zaten saç ve makyaj üzerine kendi salonumu açtım. Bu salon aslında Beauty Break adında bir stüdyo.

hairistcomtr: Yaptığınız televizyon programları hakkında konuşalım.

Alp Kavasoğlu: Bir sistem var manken ajanslarında, mankenler ile cast yapılır ve çekim için model olacak mankenler ajanslar aracılığıyla seçilir. Biz bunu neden makyaja ya da saça uyarlamıyoruz, diye düşündüm. Çünkü dünyada örnekleri var. Ortağım Özgür Topkan ile beraber bu işe girme kararı aldık. Bir ajans kurup bu işi yapmaya başladık yani saç ve makyaj artistlerinin menajerliğini yapmaya başladık. Sonra fotoğrafçılar ve stilistler de geldi. Aslında bu iş moda sektörü için bir yetenek avı haline dönüştü. Ajansımızın adı Hoppala Production. Sonrasında ise televizyon başladı. Yine çok şanslıydım. Çünkü TV8 ailesiyle çalışmaya başladım. TV8 şu anda Türkiye’de eğlencenin en önemli adresi. İlk başta yapımcımız bize geldiğinde sadece saç ve makyaj yapacağım diye konuşmuştuk. Fakat sonrasında bana jüri olmayı teklif ettiler. Devam da ediyorum bu programa. Böyle Çok Daha Güzelsin adlı programdayım ve işimle çok alakalı bir program. Hayata küsmüş olan kadınlara özgüven kazandırıyoruz.

hairistcomtr: Üniversite eğitimi almış biri olarak sektörde bir artınız olduğunu düşünüyor musunuz?

Alp Kavasoğlu: Şuna çok inanıyorum ki bölümün çok bir alakası olmasa da üniversite okumak çok büyük bir vizyon katıyor insana. Bir boş vermişlik var sektörde araştırma adına. Ben üniversitede o kadar zor bir araştırma ve okuma süreci geçirdim ki bu bir alışkanlık haline geldi ve ben sürekli araştırıyorum. Benim kendimi geliştirebiliyor olmamın sebebi, araştırma yapmak. Hiçbir zaman araştırmayı bırakmıyorum. Kuaförlük dediğin işin sürekli geliştirilebilecek bir tarafı var. Örneğin: İnsan yüzündeki bir milimetrelik bir kesimin, bütün imajı değiştirebileceği üzerine bulgular okuyorum. Üniversitelerde bu konularla ilgili araştırmalar yapılıyor. Araştırmacı olmanın vizyonu geliştirdiğine eminim.

hairistcomtr: Salon kuaförlüğünü neden tercih etmediniz?

Alp Kavasoğlu: Kendime böyle bir zirve koymadım. Ben maalesef çok büyük salonlarda kuaförün müşteriye, müşterinin kuaföre yabancılaştığını düşünüyorum. Saç, sanat, müşteri hepsi yabancılaşıyor ve mekanikleşiyor. Çünkü ben bu işi aşkla yapıyorum. Bu iş benim için her şey ve ben yabancılaşmak istemiyorum.

hairistcomtr: Sizin gibi farklı bir sektöre yönelmek istediği takdirde aile baskısı, toplum baskısı ve benzeri durumlarda kalarak istemediği bölümlerde okuyup kendini gerçekleştiremeyen birçok insan var. Siz bunu aşarak, kendi istediğiniz işi yapmaya başladınız. Bununla ilgili kuaför olmak isteyenlere vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Alp Kavasoğlu: Benim annem dahi hiçbir zaman saç ve makyaj artisti olduğumu kabul etmedi. Bir bankaya gir, düzgün bir işin olsun gibi tavsiyeler verirdi. Birinci olarak Türkiye’deki kuaförlerin şu fikirden uzaklaşmaları gerekiyor: Çok zor. Bunu unutsunlar ilk önce. Günün sonunda atom parçalamıyoruz. Günün sonunda yaptığımız şey sanat ile zanaatın karışımı bir şey. Biraz yetenek ve bilgi ile yapılabilir. Bu bir gönül işi. Bana da söylediler: Senin bir yere girip kesim yapman için kaç yıl harcaman gerekir ve benzeri… İlk başlarda duyduğum şey şuydu: Sen kuaför değilsin. Fakat bunu kim belirliyor? Hayır, benim bunun için on yıl harcamama gerek yok. Ben hâlâ sabah akşam araştırma yapıyorum ve bu sebeple kolay geliyor. Eğer istiyorlarsa bunun için araştırma yapmalılar, böylelikle her şey kolaylaşacak.

Kendini geliştirmek için aşkla, azimle bu işi yaparsan; altı ayda sürebilir, bir sene de sürebilir ama on yıllar, yirmi yıllar değil. İşte bizde bu sektörel bir problem olduğu için bekliyoruz ki yıllar geçsin, yavaş yavaş öğrensinler… Benim şu an eski asistanım Mustafa Erkanlı yirmi dört yaşında ve benimle aynı seviyede saç ve makyaj yapabiliyor. Benim böyle bir düşüncem var. Her şey çok kolay ama sadece çok fazla araştırırsan. Bir de sosyal medyayı kullanmak zorundalar. Binlerce insan ürettiği her şeyi oraya koyuyor. Senin Türkiye’de olman sadece burayı takip edeceğin anlamına gelmiyor. Sosyal medya ile Amerika’daki kuaförü de görebilirsin, Nijerya’daki kadının zenci makyajını nasıl yaptığını da görebilirsin. Bunlar sadece araştırmakla alakalı.

hairistcomtr: Türkiye’deki sektör ile yurtdışındaki sektör arasında sizce nasıl bir fark var?

Alp Kavasoğlu: Paris’e ve New York’a sürekli gidiyorum. Gördüğüm kadarı ile Paris’te biraz daha değişime kapalılar. Fakat New York’ta çok profesyoneller ve çok daha tarzlar. Bizimle hiçbir alakası yok, ne makyajda ne de saçta. New York’ta makyaj artisti ya da saç artisti olduğun zaman, sanatçı gözüyle bakıldığından inanılmaz bir saygı duyuyorlar. Günün sonunda giyilebilir bir sanat icra ediliyor. Güzel bir saçı her gün taşırsın. Amerika’nın çok ünlü stil editörleri de der ki: Modanın en önemli kısmı saç. Çünkü müşterinin kendi parçasına stil veriyorsun. Makyaj bile bu kadar etkili değildir. Makyaj silinir ama saçı silemezsin.

Amerika’da backstage’e seni dokuzda çağırırlar ve dokuza beş kala gittiğin takdirde kapıyı açmazlar ya da dokuzu on geçe gittiysen yine almazlar. Yani inanılmaz disiplinliler ve herkesin yeri bellidir, herkesin saati bellidir. Bu çok büyük bir fark.

hairistcomtr: Bir kuaför, bir kadınla nasıl iletişim kurar? Nasıl güven duymasını sağlar?

Alp Kavasoğlu: Öncelikle, kadını anladığını kadına anlatması gerekiyor. ‘Bana bıraktan’ vazgeçmek gerekiyor. Onun ne istediğini anladığını ona hissettirirsen, kadına o güveni verirsin ve aidiyet duygusu artar. Bu kadının sadakatini de belirler. Bir de bazı belli başlı kalıplar var kuaförlükte; asla müşterinin yanında oturulmaz gibi. Fakat ben konsültasyon yaparken müşterimle aynı seviyede otururum. Çünkü ona el pençe divan durmak anlamsız. Ona şu mesaj verilmeli: Sen buraya geldin ve ben senin istediğini sana şov yaparak vereceğim. Çünkü bir yerde bu benim sanatım. Bunu kadına söyleyince güven sağlıyorsun. Kesinlikle bütün kuaförlerin vazgeçmesi gereken şey ise kadınla aynadan konuşup, arkasından sürekli saçı ile oynamak.

hairistcomtr: Analiz hakkında konuşalım. Müşteri nasıl analiz edilir?

Alp Kavasoğlu: Benim için en önemli şey mevsimsel renk analizi. Beni hiç yanıltmadı kadının mevsimini öğrenmek. Yapacağım saçtan makyaja kadar, pembe alt tonu mu kullanacağım, sarı alt tonu mu kullanacağım, öğrenmem gerekli ve bunun içinde kadının mevsimini öğrenmeliyim. Yüz şeklini bilmem gerekiyor ve bunu acaba böyle mi diye değil, gerçekten geometrik olarak analiz etmeliyim. Yüz şeklini, yaşam şeklini öğrenmem gerekiyor. Bunu yaparken de ‘Sizin yüzünüz yuvarlak’ gibi eksi bir cümle ile değil, ‘Sizin yer yüz enerjiniz yüksek’ diye söylemelisiniz. Böyle dediğiniz zaman kadının kalbini kırmamış oluyorsunuz. Bunlar küçük ip uçları ama bunları uyguladığınız zaman kadınları kazanıyorsunuz. ‘Saçın çok yıpranmış’ demek yerine ‘Sizin saçınızın neme ihtiyacı var’ demek gerekir. Olumsuz cümlelerden kaçınıp, pozitif cümleler her zaman kullanılmalı.

hairistcomtr: Sosyal medya kuaförler için neden önemlidir?

Alp Kavasoğlu: Sosyal medya artık her şey. Bu sebeple kuaförlerin çok iyi kullanmaları gerekiyor ve sayfalarının bir karakteri olması gerekiyor. Sosyal medyadaki kullanıcı seni neden takip etsin sorusunu önce kendine sormalı. Kuaförler Türkiye’de çok fazla yanlış post giriyor. Life style çok önemli. Blogger’ların hepsi belli bir çizgiye sahip. Yanda kola, kahve bardağı, diğer tarafta boya fırçalarıyla saç keserken video çekmek ilgi çekmez. Daha güzel bir görüntü oluşturmalılar. Gerçekten doğru ışık, filtre kullanılmalı. Bunlara çok dikkat edilmelidir. Bu bir iş ve pazarlama tekniği, bunu kullanmaları gerekiyor.

Exit mobile version